18 Ocak 2017 Çarşamba
1. ÜNİTE - TÜRK DİLİNE GİRİŞ YAPILARI BAKIMINDAN DİLLER
1. ÜNİTE - TÜRK DİLİNE GİRİŞ
YAPILARI BAKIMINDAN DİLLERDünya üzerinde var olan 2500-5000 arasında dilin incelemeye tabi tutulanlar arasında şöyle bir ayrım görebiliriz:
TUTUM KAVRAMI
- TUTUM KAVRAMI
Tutum, bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir.Tutum bir bireye aittir. Çeşitli gruplar tutumları bakımından karşılaştırılabilirse de tutum özünde bireysel bir yapı taşımaktadır. Ayrıca tutum doğrudan gözlenebilen bir özellik ya da olgu değildir. Tutum gözle görülmez, fakat gözle görülebilir bazı davranışlara yol açtığından, çok basit olarak bu davranışların gözlenmesi sonucu belli bir tutumun var olduğu, ne ölçüde değiştiği ya da güçlendiği söylenebilir. Psikolojik obje ise, belli bir birey için anlam -daha doğru bir deyişle farklı anlam- taşıyan, bireyin farkında olduğu herhangi bir obje demektir. Bir birey için her şey bir psikolojik obje olabilir. Tutumlar genel anlamda düşünce-duygu-davranış eğilimi bütünleşmesi olarak nitelendirilebilir. Bu üç faktör aynı zamanda tutumun ögeleri olarak da tanımlanabilir. Tutumun özellikleri:- Güç derecesi
- Karmaşıklık
- Diğer tutumlarla ilişki ve merkezilik
- Ögeler arası tutarlılık
- Tutumlar arası tutarlılık
- Büyüme ve toplumsallaşma boyunca ailede ve diğer çevrelerde öğrenilen tepki yollarının birikmesi,
- Bireyin başından geçen yaşantılardan çıkarılan genel sonuçlar,
- Çok şiddetli etki eden bir olaya dayanarak buna benzeyen olayların da aynı şekilde değerlendirilmesi,
- Başkalarının tutumlarının taklit yoluyla benimsenmesi.
İKNA KAVRAMI
İnsanlararası iletişim; bilgi, duygu, düşünce, tutum ve kanılarla, davranış biçimlerinin kaynak ile alıcı arasındaki bir ilişkileşme yoluyla bir insandan diğerine bazı kanallar kullanılarak ve değişim amacıyla aktarılması sürecidir. İletişimin gerçekleştiği pek çok durumda insanlar ya birisini verdikleri bilginin doğruluğuna, ya davranışlarını değiştirmesine ya da başka bir konuda ikna etmeye çalışırlar. Çünkü iletişim için ikna etmek önemli ve ortak bir nedendir. İkna "istendik amaçların ortaya çıkarılması için gerçekleştirilen bir iletişim biçimi" olarak ele alınır. İletişimin etkileri:
- Alıcının bilgi düzeyinde meydana gelen değişme
- Alıcının tutumunda meydana gelen değişme
- Alıcının açık davranışında meydana gelen değişme.
- İkinci aşamada gündeme gelen tutum değişmesi de yine üç biçimde hayata geçer:
- Varolan tutumun pekişmesi veya güçlenmesi
- Varolan tutumun değişmesi
- Yeni tutum oluşması
- İkna edici iletinin sunulmuş olması
- İletişime iletiye hedef olan kişinin katılmasıdır ve bu kişinin neyin tartışılacağını kavraması
- Gönderilen iletinin sonucunu kavrayana kadar alıcının iletişimi desteklemesi
- İletinin kavranılmasının yanında alıcının bunu kabul etmesi ya da en azından sözel düzeyde uyum sağlaması
- Etkinin ölçülebildiği zamana kadar kabullenmenin varlığını sürdürebilmesi
- Hedef kişinin yeni davranışı açık davranış olarak gösterebilmesi
İKNA SÜRECİNİN İZLEDİĞİ YOL
- İkna süreci kaynak-ileti (mesaj) -kanal-alıcı olmak üzere 4 temel ögeden oluşur. Kaynak: İletiyi kodlayan ve gönderen kesimdir. Kaynak bir kişi, grup, kurum veya toplum olabilir. Kaynağın inanılırlığı ve kaynağın sevilmesi iknanın kabulünü etkileyen faktörlerdir. İnanılırlık ise iki faktöre bağlıdır: saygınlık ve güvenilirlik. Yüksek saygınlığı olan kaynaktan gelen ileti daha kolaylıkla kabul edilebilmektedir ve buna bağlı olarak da iletişimin etkisi artmaktadır. Hedef izleyici ikna edici iletişimin kendisine doğrudan yöneltilmemiş olduğunu düşünürse ondan daha fazla etkilenmektedir. İknacıların izleyicileri etkilemeye çalıştıkları bilindiği halde sevilen, beğenilen bir kişi söz konusu ise bu etki severek kabul edilmekte ve onunla özdeşleşilmeye çalışılmaktadır. Tutum değişimi uyma, özdeşleşme ve benimseme olarak üç şekil ve basamakta gerçekleşir.İleti ( Mesaj ): Kaynağın alıcıya ulaştırmak istediği duygu, düşünce, tutum, konu ve davranış biçimi vb.nin kodlanmış halidir. Her ileti hazırlanışında göz önünde bulundurulması gereken nokta, önemli kısımların iletinin başında mı yoksa sonunda mı sunulması gerektiğidir. Önemli olan verilerin nerede verildiği kadar nasıl verildiğidir. İster başta, ister sonda olsun söylenenler duyulmak istenenle aynı ya da koşut olursa sonuç çok daha başarılı olacaktır. İletinin etkili olmasını sağlayan diğer bir yöntem de korku faktörünü kullanmaktır. Ayrıca ileti hedef kitlenin dikkatini çekecek biçimde yapılandırılmalı ve sunulmalıdır. İletinin dikkat çekecek şekilde kurulması; zamanlama, yer seçimi ve konu ile yakından ilgilidir.Kanal: Beş duyu organımız veya kitle iletişim araçları kanal özelliğini taşıyabilirler. Yapılan araştırmalara göre aynı iletinin değişik kanallardan verilmesi sonucunda iletilerin etkileri de değişik olmuştur. İletilen çok geniş kapsamlı ve karmaşık yapıya sahip olmadığı zamanlar sözlü araçlar kullanılarak alıcıya ulaştırıldığında basılı yayınlara oranla çok daha fazla etki sağladığı saptanmıştır. İleti karmaşık yapıya sahip olduğında yazılı araçlar daha etkili olur.Gürültünün en aza indirilmesi belli bir oranda iletişimde kullanılan kanala ve iletinin iyi ve gereklerine uygun biçimde kodlanıp kullanılmasına bağlıdır. Alıcı: Kaynağın gönderdiği iletiye hedef olan kesimdir. Yapılan araştırmalara göre kendine güveni az olan insanlar daha kolay ikna olabilmektedir. Yapılan bazı araştırmalar ise kadınların genellikle erkeklerden daha kolay ikna edilebileceğini ve sosyal etkiye daha fazla uyum gösterdiğini kanıtlamıştır.
İKNADA ZEKÂ VE KORKU FAKTÖRÜ
Zeki insanlarda ikna edilebilirliğe karşı bir direnç olacağı düşünülmesine karşın, ikna edici iletiyi kavrama ve dikkat etmenin artmasıyla ikna edilebilirlik de artmaktadır.
İkna ve Korku: İkna edici iletişim kampanyalarında en sık ve en çok doğruda korkuya başvurulan konu halk sağlığı, trafik, çevre kirliliği ile ilgili çalışmalardır. Korku olgusunun belli durum ve şartlarda insanları güçlü biçimde güdülemesine karşın, sevgi gibi diğer bazı olgular daha iyi ve güçlü bir güdüleyicidir.
PROPAGANDA
Çok sayıda insanın düşünce ve davranışlarını etkilemek amacını taşıyan önceden planlanmış bir mesajlar bütünüdür. Propaganda tarafsız bilgi sağlama yerine, en temelde kendi kitlesini etkileyecek bilgiyi sunar. Genellikle politikada kullanılır ve hükümetler ve politik partiler tarafından desteklenir. Propaganda politik bir amacı veya iktidarın çıkarlarını destekleyen bilerek çarpıtılmış veya saptırılmış bilgiye denir. Daha da dar ve daha az kullanılan anlamıyla propaganda zaten inanan insanlara onlara inançlarını destekleyecek yanlış bilgi vermek anlamına gelir. Propaganda zihinlere "yeni fikirler ve inançlar ekmek" için kullanılır. Reklamda da propaganda teknikleri kullanılır, duygulara hitap edilir; ama reklam yalan üzerine inşa edilmez. Tarihteki en ünlü propaganda posteri: ABD Ordusu asker toplamaya çalışıyor. Propaganda broşürler, posterler, TV veya radyo yayınları ve bunların dışındaki her türlü bilgi taşıyan medya aracılığıyla yapılır. Propagandacılar bir grubun istekleri yönünde halkın bir konu veya olayla ilgili görüşlerini değiştirmeyi amaçlarlar. Propagandayı diğer metotlardan ayıran, propagandacının halkın fikrini ikna etme ve anlatma yerine kandırma ve kafa karıştırmayla değiştirme isteğidir. Propaganda savaşta çok güçlü bir silahtır. Bu durumda amaç genellikle içerdeki veya dışardaki düşmanı insanlık dışı olarak göstermek ve ona karşı nefret yaratmaktır.
Propaganda Türleri: Beyaz propagandanın kaynağı bellidir. Kara propaganda dost bir kaynaktan geliyormuş gibi görünür ama gerçek tersidir. Kara propaganda, yalan, yanlış ve abartılı bilgiler kullanarak duyguları istismar ederek kitlelerin bir çıkar grubunun arzu ettiği gibi düşünmesini ve davranmasını sağlayacak iletişim faaliyetleri yapmaktır. Gri propaganda tarafsız bir kaynaktan gelir gibi gözükür ama aslında karşı taraftan gelmektedir.
Propaganda Oluşturma Teknikleri: Korkuya başvurma, Kaçınılmaz zafer, Tren etkisi, Kalabalığa katıl, Bir otoriteye referans, Doğrudan emir, Reddin elde edilmesi, Parıltılı genellemeler, Rasyonalizasyon, Kasıtlı muğlaklık, Transfer, Nedeni aşırı basitleştirmek, Sokaktaki adam, Tanıklık, Damgalama, Günah keçisi, İfade edilmemiş kabuller, Sloganlar, Erdem sözleri.
PROPAGANDANIN YAYILMASI İÇİN KULLANILAN DİĞER YÖNTEMLER
Propagandayı yaymak için kullanılan yaygın yöntemler arasında haberler, hükümetlerin raporları, tarihin tekrar yazılması, uydurma bilim, kitaplar, broşürler, propaganda filmleri, radyo, televizyon ve posterleri gösterebiliriz.
İKNA VE ETİK
İkna çok genel bir bakışla etkileyici iletişimin izler kitleye doğru, uygun ve ilintili bilginin sunulması yoluyla onların otonomisine saygı gösterilmesi pratiğidir.
Etiğe Uygun İknayı Ayırt Edebilmenin yolları:
TARES testi: Bu testi geliştirenler iknanın etiğe uygunluğunu belirlemek için dikkat edilmesi gerektiğini söyledikleri noktalar: İletinin "açıksözlülüğü", İknacının gerçek, açık ve belirgin olması, İzleyiciye saygı, İkna edici çekicilikte tarafsızlık.
İknanın etiğe uygunluğu konusu şu sorular sorularak test edilmelidir:
- Nedene saygı değeri üzerinde anlaşılmalıdır. Mesela izleyiciye gönüllü, haberdar olmayı sağlayıcı, mantıklı ve yansıtıcı yargılamalar yapmayı sağlayacak yeterli bilgi verilmekte midir?
- Açıksözlülük, saygı, gerçeklik ve hakkaniyet standartları karşılanmakta mıdır?
- Önceki durumuna dönme olasılığı, kurallar ve ölçütler ve tanıtma testlerini karşılayıp dayanabilmekte midir?
METEOROLOJİ
METEOROLOJİ
Meteoroloji, yerküreyi çevreleyen atmosferi ve atmosferde meydana gelen olayları, olguları ve değişiklikleri fizik, matematik, kimya, mekanik gibi pozitif bilimlere dayalı olarak inceleyen ve hangi koşullar altında oluştuğunu ortaya koyan bilim dalıdır,Meteorologica, M.Ö. 340 yılında Aristo'nun doğa gözlemlerini yazdığı eseridir.İnsanoğlunun uzay konusundaki çalışmalarının ve bilgisinin artmasıyla birlikte 1960'da ilk hava uydusu olan TİROS-I adlı uydu uzaya fırlatılmıştır. Böylece, uzay çağı meteorolojisi dönemi başlamıştır. Sonraki dönemde de meteorolojik amaçlı birçok uydu uzaya gönderilmiştir. Uydulardan alınan görüntülerden sinoptik, klimatolojik, hidrolojik amaçlı konular gibi birçok konuda yararlanılmaktadır.
Ülkemizde Meteoroloji biliminin öncüleri; 15. yüzyılda astronomi konusunda yapmış oldukları çalışmalarla Uluğbey ve Ali Kuşçu'dur,
Ülkemizdeki kayıtlı en eski rasatlar İstanbul'da Saint-Benois ve Bebek'te bulunan yabancı okullarda 1839-1847 yılları arasında yapılan rasatlardır. Bu rasatlarda sıcaklıklar ölçülmüştür
-Osmanlı İmparatorluğu'nda meteorolojinin kurumsallaşma çalışmaları Kandilli Rasathanesi'nin kurulması ile başlamıştır. Kandilli Rasathanesi, Fransız Hükümetinin tavsiyeleri üzerine İstanbul'da Rasathane-i Amire adıyla 1867 yılında kurulmuş ve bu kuruluşun ilk sorumlusu da AristideCoumbary olmuştur.
-Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, 1927 yılı yazında Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün ilk temel taşlarını atan AntalRethly'i başarılı çalışmalarından dolayı Yüksek Nişanla taltif etmiştir.
-1937 tarih 3127 sayılı Devlet Meteoroloji İşleri Umum Müdürlüğü Kuruluş Kanunu'nun Türkiye Büyük Millet Mecli-si'nde kabul edilmesiyle Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü kurulmuştur,
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün görevleri aşağıdaki gibi özetlenebilir:
•Meteoroloji istasyonları veya birimleri açmak, çalıştırmak ve gerekli meteorolojik gözlemleri yapmak,
•Askerî ve sivil; kara, deniz ve hava ulaştırması ile tarım ve diğer sektörler için hava tahminleri yapmak,
•Tarım, orman, turizm, ulaştırma, bayındırlık, enerji, sağlık, çevre ve silahlı kuvvetlerle gerekli görülen kurum ve kuruluşlar için meteorolojik destek sağlamak, uluslararası anlaşmalarla sorumluluğuna verilen meteorolojik hizmetleri yürütmek,
•Yurt içi ve yurtdışı meteorolojik bilgi alışverişi yapmak bu bilgilerden gerekli görülenleri halkın yararlanabileceği biçimde yayınlamak,
•TRT kanununa uygun olarak radyo istasyonu kurmak ve işletmek,
•Meteoroloji ile ilgili uluslararası kuruluşlarda Türkiye'yi temsil etmek ve gerekli işbirliğini sağlamak.
-METEOROLOJİNİN DALLARI
Genel Meteoroloji: Meteoroloji hakkında genel bilgi ve tanımları verir,
Dinamik Meteoroloji: Atmosfer içerisinde meydana gelen hava hareketlerini ve ısı geçişini matematik ve fizik kanunlarıyla açıklamaya çalışır. Amacı sayısal hava tahminleri yapabilmektir,
Fiziksel Meteoroloji: Atmosferdeki radyasyon, buharlaşma, yoğunlaşma, bulut oluşumu, yağış, optik gibi tamamen fiziksel nitelikteki olaylarla ilgili branştır,
İstatistiksel Meteoroloji: Meteorolojik elemanların ortalama değerleri, normalleri, frekansları, değişimleri, dağılımları gibi istatistiksel verilerin incelenmesi ve elde edilen bilgilere dayanarak çeşitli iklim tiplerinin tayin edilmesi ile ilgilidir,
Sinoptik Meteoroloji: Eş zamanlı (simultane) yapılan sinoptik ölçümlere dayanarak çeşitli iklim tiplerinin tayin edilmesi ile ilgili daldır. Sinoptik meteoroloji çalışmalarında ülkelerin meteoroloji kuruluşları sürekli ilişki içerisindedirler.
Biyometeoroloji: Hava olaylarının canlılar üzerindeki etkilerini inceler, Hidrometeoroloji: Su temini, sel (taşkın) kontrolü, sulama ve benzeri konulara yönelik meteorolojik verileri belirlemeye yönelik meteoroloji dalıdır,
Denizcilik Meteorolojisi: Denizcilikle ilgili meteorolojik olayları inceleyen branştır, Denizler üzerindeki iklim elemanlarıyla deniz suyu özelliklerini de inceler,
Havacılık Meteorolojisi (Aeronatik Meteoroloji): Meteorolojinin uçuş problemlerine uygulanmasını inceleyen bir bilim dalıdır.
Tarımsal Meteoroloji: Sıcaklık, nem, yağış, güneşlenme ve radyasyon, rüzgâr, bulutluluk ve diğer su denge faktörleri gibi elemanlar ile bitkilerin ve hayvanların yaşam fonksiyonları arasındaki ilişkileri inceler.
Tarımsal meteorolojinin amacı:
• Meteoroloji bilimini tüm farklı birim ve incelikleriyle tarımın hizmetine sunmak,
• Tarım arazisinden en yüksek verim elde edilebilmesi için en uygun üretim deseninin bulunmasına yardımcı olmak,
• Geçmişteki ve günümüzdeki hava koşulları incelenerek geleceğe yönelik hava tahminleri yapmak,
•Hava durumu ile ilgili bilgiler, tarımsal çalışmaların her aşamasını doğrudan veya dolaylı olarak etkiler, Bu nedenle, yapılan genel ve özel hava tahminleri ile üreticileri uyarmak.
-Klimatoloji, atmosfer içerisinde meydana gelen hava olayları ile yeryüzünde görülen iklim tiplerini inceleyen bilim dalıdır, İklim bilim ya da klimatoloji, atmosferde meydana gelen hava olaylarının oluşumunu, gelişimini ve değişimini nedenleri ile inceleyen ve bu hava olaylarının canlılar ve dünya açısından doğuracağı sonuçları araştıran bir bilim dalıdır,
Alman doğa bilimcisi ve kaşif Alexander vonHumboldt (1769-1859)'a göre; "iklim terimi, en yaygın anlamıyla, sıcaklık, nem, barometrik basınçtaki değişimle organlarımızı önemli ölçüde etkileyen atmosferdeki tüm değişiklikler, havanın durgun ya da rüzgârla değişen hareketli durumu, elektriksel gerilim miktarı, atmosferin temizliği ya da kirletici gazların karışması, ve son olarak dünyadan yansıyan radyasyon miktarını, bitkilerin organik gelişimini ve meyvelerin olgunlaşmasını artırmasının yanında insanların psikolojik ve zihinsel durumlarını etkilemesi nedeniyle önemli olan bulutların berraklık ve açıklık derecesini ifade etmektedir,"
TEK101U-TEKNOLOJİNİN BİLİMSEL İLKELERİ DERSİNİN 1. ÜNİTE DERS ÖZETİ
1. ÜNİTE - ÖLÇME, BİRİM SİSTEMLERİ VE FİZİKSEL BÜYÜKLÜKLER
Farklı ölçme işlemleri kullanmak hayatı zorlaştıracak bir eylem olurdu. Ortak bir ölçü anlayışı ile daha kolay, anlaşılır bir yaşam sürüyoruz.Ölçme, bir sayma işlemidir. Ölçme, bu iş için tasarlanıp yapılan ölçü aletleriyle yapılır.
Birim: Bir büyüklüğü ölçmek için karşılaştırma amacıyla seçilen aynı cinsten büyüklüktür.
Birim Sistemleri: Özellikle bilimde, bilim insanlarının aralarında kolay iletişim kurabilmeleri amacıyla ortaya konulmuş, az sayıda fiziksel büyüklüğü temel alan ve diğer fiziksel büyüklükleri bunlardan türeten ölçme sistemleridir.
- İngiliz Birim Sistemi: A.B.D., İngiltere ve İngiliz uluslar topluluğu ülkelerinde günlük hayatta kullanılan bir sistemdir. Örneğin buralardaki marketlerde meyve, sebze ve et gibi gıda maddeleri pound birimi kullanılarak satılmaktadır.
- MKSA Birim Sistemi: Uluslararası Birim Sistemi olarak adlandırılan SI birim sistemi MKSA birim sistemine dayandırılarak geliştirilmiştir.
-Ölçülecek fiziksel büyüklüklerin çokluğu ve aynı zamanda değişik olmaları, az sayıda temel birimlere dayanan birim sistemlerinin kurulması gereksinimine yol açmıştır.
Keyfi seçilen temel büyüklükler ile tanımları bu temel büyüklüklerden türetilmiş büyüklüklerden oluşan sistemlere birim sistemleri denir. Genel olarak kullanılan beş önemli birim sistemi vardır. Bunlar;
• FPS [foot-pound(libre)-saniye] sistemi,
• MKS (metre-kilogram kuvvet-saniye) sistemi,
• CGS (santimetre-gram-saniye) sistemi,
• MKSA (metre-kilogram-saniye-amper) sistemi ve
• SI sistemidir.
FPS Birim Sistemi: İngiliz Birim Sistemi olarak da bilinen bu sistem; uzunluğun foot (ft) ile, ağırlığın pound (libre, lb) ile ve zamanın saniye (s) ile ölçüldüğü birim sistemidir.
CGS Birim Sistemi: Uzunluğun santimetre (cm), kütlenin gram (g) ve zamanın saniye (s) ile ölçüldüğü birim sistemidir.
MKSA Birim Sistemi: Giorgi sistemi de denilen bu sistem, uzunluğun metre (m) ile, kütlenin kilogram (kg) ile zamanın saniye (s) ile ve elektrik akımının amper (A) ile ölçüldüğü birim sistemidir.
SI Birim Sistemi: Uzunluğun metre (m), kütlenin kilogram (kg), zamanın saniye (s), madde miktarının mole (mol), termodinamik sıcaklığın derece kelvin (K), aydınlanma şiddetinin candele (cd) ve elektrik akımının amper (A) ile ölçüldüğü birim sistemidir.
-Uluslararası Birim Sistemi adı verilen SI, endüstrisi gelişmiş olan ülkeler başta olmak üzere, hemen hemen tüm diğer ülkelerin katılımıyla 1960 yılında yapılan "Ağırlıklar ve Ölçümler Genel Konferansında" tanımlandı ve buna resmi bir statü verildi. Bilim ve teknolojide kullanmak üzere önerilen SI Birim Sistemi'nin genel kabulü, bilimsel ve teknik iletişimi kolaylaştırmaya yöneliktir.
- Bir birimin 10 ve 10'un katı büyüklüklerine üskat, 1/10 ve 1/10'un katı büyüklüklerine askat adı verilir.
- Üskat
Adı | Simgesi | Askat | Adı | Simgesi | |||
Eksa | E | Desi | I0-1 | d | |||
10ı5 | Peta | P | Santi | c | |||
I0'2 | Tera | T | Mili | I0-3 | m | ||
I09 | Giga | G | Mikro | I0-6 | |||
I06 | Mega | M | Nano | I0-9 | n | ||
I03 | Kilo | k | Piko | p | |||
I02 | Hekto | h | Femto | I0-15 | f | ||
I0I | Deka | da | Atto | I0-18 | A | ||
A.B.D, İngiltere gibi ülkelerde gündelik yaşantıda İngiliz Birim Sistemi kullanılır. SI dönüşümleri şöyledir:
• 1 inch(in)=l/12 foot= 2,54 cm = 0,0254 m
• 1 foot(ft)=30,48 cm= 0,3048 m
• 1 yard(yd)=3 foot(ft)= 91,44 cm = 0,9I44 m
• 1 mile(mi)=1760 yard(yd)= 1609 m
• lounce(oz)=l/l6 pound(lb)= 28,4 g = 0,0284 kg
• 1 pound(lb)=0,454 kg= 454 g
• 1 stone = 14 lb=6,35 kg
Örnek: Aldığınız bir şişe yabancı parfümün üzerinde miktarının 1,7 oz olduğu yazılıdır. Bu parfümün miktarı nedir?
Çözüm:
1 oz 28,4 gram (g) olduğuna göre
1,7 oz; 1,7 oz=1,7x28,4=48,28 gramdır.
- Bir noktada birbirleriyle ikişer ikişer dik olarak kesişen üç doğrunun oluşturduğu sisteme kartezyen koordinat sistemi denir.
Trigonometrik oranlar: Bir ABC dik üçgeninde bir dar açının;
• Sinüsü; karşı dik kenar uzunluğunun hipotenüs uzunluğuna oranı,
• Kosinüsü; komşu dik kenar uzunluğunun hipotenüs uzunluğuna oranı,
• Tanjantı; karşı dik kenar uzunluğunun komşu dik kenar uzunluğuna oranı,
• Kotanjantı; komşu dik kenar uzunluğunun karşı dik kenar uzunluğuna ora-nı olarak tanımlanır.
Fiziksel Büyüklükler:
Fizikte kullanılan büyüklükler genel özellikleri bakımından skaler ve vektöre! bü-yüklükler olmak üzere ikiye ayrılırlar,
Skaler Büyüklükler: Skaler; bir reel sayıdır. Sayısal büyüklüğü ve birimi veril-diğinde, tam olarak anlam kazanan büyüklüklere skaler büyüklükler denir. Kütle, hacim, sıcaklık, zaman, iş, güç, elektrik akım şiddeti, elektrik yükü vb fiziksel bü-yüklükler, skaler fiziksel büyüklüklere örnek oluştururlar.
Vektörel Büyüklükler: Sayısal büyüklüğü ve birimi yanında doğrultu ve yönü de verildiğinde tam olarak anlam kazanan büyüklüklere vektörel büyüklükler de¬nir. Hız, kuvvet, ivme, kuvvet momenti, elektrik alan, manyetik alan, vb fiziksel büyüklükler vektörel büyüklüklerdir.
-Bir vektörü belirten dört özelliği vardır. Bunlar;
• Doğrultu,
• Yön,
• Büyüklük,
• Başlangıç ve bitiş (uç) noktasıdır.
- Bir Vektörün Bir Skalerle Çarpımı: Bir vektörle bir skalerin çarpımı tanımlı¬dır. Bir vektörü bir skalerle çarptığımız zaman sonuç, o vektörün o skaler katı ka¬dar olan yeni bir vektördür. Bu yeni vektörün yönü; Skaler pozitif (+) ise orijinal vektör yönünde, Skaler negatif (-) ise orijinal vektöre zıt yönde olur.
- Skalerlerin toplamı reel sayıların toplamıyla aynıdır.
- Vektörler aynı yöne sahipse toplam vektör, bu vektörler yönünde ve büyüklüğü vektörlerin büyüklüklerinin toplamı kadar olan vektördür. Vektörler zıt yöne sahipse toplam vektör, büyük vektör yönünde ve büyüklüğü vektörlerin büyüklükleri farkı kadar olan bir vektördür.
- Vektörleri uç uca ekleyerek ilk vektörün başlangıç noktasını, sonuncu vektörün uç noktasına birleştirerek toplamı bulma işlemi çokgen kuralı olarak bilinir.
TAR205U-TARLA BİTKİLERİ-2 DERSİNİN 1. ÜNİTE DERS ÖZETİ
ÜNİTE 1:
Organik Madde: Fotosentez sonucunda oluşan şeker molekülündeki karbon, oksijen ve hidrojenden ibaret, inorganik olmayan maddelerdir.Fotosentez: Klorofil içeren bitki hücrelerinin, toprak ve yapraktan suda erimiş olarak aldıkları besin maddeleriyle havadan yaprakları vasıtasıyla aldıkları karbondioksidi, ışık enerjisi ile ilk glikoz (şeker) molekülünü üretmesi olayıdır.
Glikoz: Fotosentez sonucu üretilen ilk şeker molekülüdür.
Mineral Madde: Bitkilerin kökleriyle suda erimiş halde anyon ve katyon olarak aldıkları organik olmayan elementtir.
Tek Yıllık Bitki: Bir yılda olgunlaşan ve tohum bağlayan, kısa ömürlü bitkidir.
Otsu Bitki: Olgunlaştığı zaman yapısında lignin teşekkül etmeyen, daha ziyade selüloz oluşan bitkidir.
Çok Yıllık Bitki: Yaşamlarını iki yıldan daha fazla sürdüren bitkilerdir.
Odunsu Bitki: Olgunlaştığı zaman yapısında lignin teşekkül eden ve sertleşen, dik duran bitkidir.
-fazla yetiştirilen bitki grubu tahıllardır. İkinci fazla yetiştirilen grup Endüstri bitkileri ve üçüncü grup ise yem bitkileridir. Endüstri bitkileri içinde milli ekonomiye katkıları çok yüksek olan önemli kültür bitkileri bulunmaktadır. Bunlar, sanayinin ihtiyaç duyduğu hammaddeleri karşılarlar. Endüstri bitkilerinden pamuk, tütün, şeker pancarı, haşhaş gibi bitkilerin ürünleri gerek hammadde gerekse mamul madde şeklinde dünya pazarlarına ihraç edilerek Türkiye'ye döviz kazandırılmasında büyük bir katma değer yaratmaktadırlar. Özellikle pamukçuluk Güney Doğu Anadolu projesi (GAP)'nin devreye kısmen girmesiyle sulamaya açılan tarım arazilerinin artışına paralel olarak GAP bölgesinde büyük bir gelişme göstermiş, bu bölge önceleri pamuk ekiliş ve üretim potansiyeli bakımından 3.sırayı alırken, bugün ilk sıraya yerleşmiştir.
-Alkaloid: Bitkilerin bünyesinde teşekkül eden uyarıcı ve çoğu kez ilâç olarak kullanılan zehirli maddelerdir.
Kütlü: Pamuk bitkisinde lif ve tohumlardan (çiğit) teşekkül eden meyvedir.
Yabancı Ot: Tarımı yapılan herhangi bir kültür bitkisi çeşidinin (genotip) içinde, o çeşitten başka bulunan her türlü bitkidir.
-Endüstri bitkileri tarım kültürü ve verimi yüksek bitkilerdir. Birim alandan yüksek verim ve yüksek kazanç sağlarlar. Patatesin dekara verimi 3-4, şeker pancarının verimi 5 ton, pamuğun verimi 400 kg kütlüdür.
Endüstri bitkileri toprak kültürünü ve verimliğini artıran bitkilerdir. Endüstri bitkilerinin büyük çoğunluğu çapalanır, boğazı doldurulur, yabancı otmücadelesi fiziki olarak yapıldığı için toprak havalandırılmış olur. Soya ve yerfıstığı gibi baklagiller toprakta, bitki köklerinde nodozite yaparak bakteriler yardımıyla havanın serbest azotunu toprağa tespit (fikse) ederler.
-Nadas: Yıllık ortalama yağışı yeterli olmayan yerlerde birinci derecede toprakta su biriktirmek için arazinin işlenerek bir yıl boş bırakılması olayıdır.
-Tarla tarımına ayrılan alan yüz kabul edildiğinde tahıl tarımı % 71.00 ve 14.069 bin ha, yemeklik dane baklagiller % 8.0 ve 1.524 bin ha, endüstri bitkileri % 11.0 ve 2.130 bin ha ve yem bitkileri ise % 10.0 ve 1.798 ha'dır.
Endüstri bitkileri sınıflandırıldığı takdirde dört grup altında toplamak mümkündür. Bunlar; lif ve kauçuk bitkileri; bu bitkilerin değişik organlarından (tohum, sap, yaprak, meyve vb.) tek ve çok hücrelerden ibaret lifler elde edilmektedir. Lif alımı için çeşitli tekniklere başvurulmaktadır. Bunlar; pamuk, keten, kenevir, jüt, rami hibiskus, sisal, güneş keneviri, lif kabağı, guayül ve kök sakızı gibi bitkilerdir. Nişasta ve şeker bitkileri; bu bitkilerin yumru, kökgövdesi ve şişkinleşmiş ana kökleri ile saplarından nişasta ve şeker elde edilmektedir. Bunlar; patates, yerelması, batat, kassava ve yams; şeker pancarı, şeker kamışı, hurma, akcaağaç, şeker darısı gibi bitkilerdir. Tütün ilâç ve baharat bitkileri; tütün, haşhaş, datura, atropa, yüksük vb; şerbetciotu, anason, kimyon, kişniş, dereotu, maydanoz, defne, kekik, çemen, nane, soğan, sarımsak, biber ve benzeri gibi bitkilerdir. Yağ bitkileri; ayçiçeği, susam, yerfıstığı, soya, haşhaş, kolza, aspir, hardal, yağşalgamı, hintyağı, ızgın, ketencik, pelemir gibi bitkilerdir.
-Endüstri bitkileri haşhaş ve kolza gibi bir kaçı hariç hemen hepsi yazlık (bitki) olarak ekilen ve yetiştirilen bitkilerdir.
-Yazlık Bitki: Türkiye koşullarında genellikle ilkbaharda ekilen ve düşük sıcaklık derecelerinde kışı geçiremeyen bitkilerdir. Kışlık Bitki: Türkiye koşullarında genellikle sonbaharda ekilen ve düşük sıcaklık ( -30, -35 C°) derecelerinde kışı geçirebilen bitkilerdir.
Turgor: Bitkilerde, hücreler ve hücre arası boşluklarda, doku ve organlarda yeterli suyun bulunması ve bu suyun basıncı ile bitkilerin dik durması halidir.
Tozlama ve Döllenme:
Çiçekli bitkilerin çiçek açması, çiçek tozları ile dişi organın buluşması ve zigotun teşekkül etmesidir.
Habitus: Bitkilerin gösterdiği şekil ve yapıdır.
-Bitkiler için en uygun rüzgâr hızı 3-5 m/s (10.8-18.0 km/sa)'dir. Bu hız ancak bitkilerin yapraklarını oynatır, bitkilerde her hangi bir mekanik zarar ortaya çıkarmaz. Kısacası, 3-5 m/s hızında olan rüzgâr bitkilerde solunum ve transpirasyonun normal seyretmesini, otsu bitkilerin dik durması için turgor basıncına sahip olmasını, bitkinin etrafındaki CO2 oranı düşük havanın, CO2 oranı yüksek hava ile yer değiştirmesini sağlayarak fotosentezin artmasına etkide bulunur. Aynı zamanda, yabancı tozlanan (allogam) bitkilerde, tozlanma ve döllenmeye yardımcı olur. Rüzgâr hızı arttıkça bitkiler üzerinde mekanik olarak zararlı etkide bulunur.
Rüzgârlı yerlerde yetişen tek ve çok yıllık bitkilerin toprak yüzeyinde daha küçük habituslu olarak kalmaları ve yine ağaçların 50- 100 yıl gibi uzun yıllar sonra bile çalımsı bir durumda kalmalarına sebep olur.
-Endüstri bitkilerinin hemen tamamı kazık köklü olup toprağın derinliklerine doğru inerken etrafa yayılırlar.Kazık Kök: Toprağın derinliklerine doğru gelişen bir ana kök ve bu kökten birinci, ikinci derece meydana gelen kök sistemidir.
-Endüstri bitkilerinin yetiştirileceği topraklar genellikle derin, allüviyal, süzek, drenajı iyi, su tutma kapasitesi de çok düşük olmayan topraklardır. Endüstri bit-kilerinin tamamı çapa bitkisi olduğu ve genellikle sulanarak yetiştirildiği için akarsu deltalarındaki (Çukurova, Amik ovası, Manisa, Gediz, Dalaman ovaları, Antalya, Aksu ve Manavgat ovaları, Meriç, Ergene ovaları, Bafra ve Çarşamba ovaları, Adapazarı ovası) Fırat ve Dicle nehirleri başta olmak üzere, yukarda isimleri sayılan ovaları sulayarak geçen yerlerdeki taşınmış topraklarda çok iyi yetişmektedirler. Böyle topraklar genellikle organik madde bakımından da en azından yeterli topraklardır. Endüstri bitkilerinin çoğu killi-tınlı ve kumlu-killi topraklarda iyi yetişirler,
Endüstri bitkileri yetiştiriciliği yapılan yerlerde sulu tarım uygulamaları söz konusu olacağı için, topografik yapının nisbeten düzgün olması, asla yüzey erozyonu olacak şekilde arazi meylinin fazla olmaması gerekir. Sulamanın yapılacağı yerlerde ideal meyil % 0.4'den fazla olmamalıdır. Arazinin meyli % 2' den yukarı olursa, yüzey sulama yöntemleri ile sulama yapılmamalıdır.
-Toprakların kimyasal yapıları ve tepkileri bakımından önemli bir değer olarak bilinen pH ne fazla asit ve ne de fazla kalevi olmalıdır. Endüstri bitkilerinin pek çoğunun iyi gelişip yetişebileceği toprakların pH' sı5.5 ile 7.5 arasında olmalıdır.
-Erozyon:Su ve rüzgâr gibi değişik etmenlerle verimli toprak üst tabakasının aşınıp, taşınmasıdır.
Çorak: Buharlaşmanın büyük ölçüde olduğu kurak bölgelerde bilinçsiz su kullanımı neticesinde bazı toprakların üzerinde tuz, potas ve sodyumun birikmesidir.
-Kalevi: pH derecesinin 8,5'ten yüksek olduğu, sodyum, potas ve tuz oranının yüksek olduğu durumdur.
-Toprak işleme tarımla beraber başlamıştır. Toprak işlemenin birçok amacı vardır. Bunlardan en önemli üç tanesi; yabancı ot mücadelesi, tohum yatağı hazırlaması, anız artıklarını toprağa karıştırmaktır.
-Toprağı çizerek değilde devirerek işleyen alet 1730 yılında İngiliz Lumis tarafından bulunmuştur.
-Taban Suyu: Yerçekimi ile toprakta sızan suyun geçirmez bir kil tabakasına veya ana kayaya rastladığında birikmesi halidir.
Flora: Belirli bir bölgede yetişen bitkilerin tümüdür.
Fauna: Belirli bir böl gede yetişen hayvanların tümüdür.
Anız: Tarlada yetiştirilen herhangi bir ürün yolunarak, biçilerek veya sökülerek kaldırıldıktan sonra geride kalan köklü bitki artıklarıdır.
-Karışık yapıdaki toprak; su tutma ve katyon değişim kapasitesi yüksek, erozyona karşı dayanıklı ve bitkiye iyi hizmet edecek özelliklere sahiptir.
Katyon Değişim Kapasitesi (KDK): Toprağın verimliliğini ve bereketliliğini gösteren bir ölçüdür.
-VegetasyonSüresi:Yetiştiriciliği yapılan herhangi bir kültür bitkisinin ekim veya dikiminden sonra olgunlaşıp, hasat ve harman yapıldığı zamana kadar geçen hayat süresidir.
-Bir tarım işletmesinde aynı arazi parçası (tarla) üzerinde birbirleri ile akraba olmayan ve önemli ölçüde özellikleri farklı olan bitkilerin belirli bir sıraya göre arka arkaya yetiştirilmesi-ne ekim nöbeti denilir.
-Toprağın verimliliği toprağın canlılığına, toprağın canlılığı da içerisinde bulundurduğu mikroorganizma sayısına, ağırlıkça miktarına ve aktivitesine bağlıdır. Mikroorganizmanın sayı, miktar ve aktivitesi de topraktaki organik madde miktarı ve organik madde içerisindeki azot miktarına bağlıdır. Endüstri bitkilerinin hemen hepsi organik maddesi yüksek, en azından yeterli (% 2) topraklarda daha iyi yetişirler,
İnorganik kaynaklı gübreler; ticari gübreler, kimyasal gübreler veya mineral gübreler adıyla da anılırlar. Bitkilerin topraktan fazla miktarda aldıkları Azot (N), Fosfor (P2O5), Potasyum (K2O), Kükürt (S), Kalsiyum (Ca), Magnezyum (Mg) gibi besin maddelerine makro besin maddeleri adı verilmektedir.
-Organik kaynaklı gübreler (ahır gübresi, yeşil gübreler, kompost) mutlaka bitkilerin ihtiyaç duydukları sırada ve alabilecekleri zamanda, genellikle ekimden önce tarlaya verilmelidir.
Ahır Gübresi: Özellikle kültürü yapılan, genellikle her türlü hayvan dışkısıdır.
Yeşil Gübre: Özellikle çok yapraklı ve otsu baklagillerin, fakat genellikle başka familyalardaki bol yapraklı, tek yıllık bitkilerin yetiştirilerek % 10 çiçeklenme devresine kadar geliştirildikten sonra, derin sürülerek toprağa karıştırılması ve böylece çürütülerek topraktaki organik madde oranının artırılması işlemidir.
Kompost: Her türlü organik artık ve atıkların usulüne uygun olarak fermantasyona tabii tutularak çürütülmesidir.
-İyi bir tohumluğun kullanılması ile kendine döllenen bitkilerde verim % 20-30 kadar artırılabilirken, yabancı döllenen bitkilerde heterosis veya heterobeltiyo-sisden yararlanılıyorsa verim birkaç kat artırılabilmektedir.
-Heterosis: Kendilenmiş hatların melezlenmesi ile meydana gelen F1 döllerinin ana ve babalarından daha fazla verimli olması, hibritlerin ortaya çıkışı, melez gücü derecesidir.
Heterobeltiosis: Hibrit (melez) bireylerin herhangi bir karekter (verim) bakımından en yüksek verimli anacı geçmesi derecesidir.
-Tav: İşlenecek topraklardaki bulunması gereken sıcaklık, nem ve hava derecelerinin yeterlilik halidir.
Tarla Çıkışı: Çimlendikten sonra toprağın derinliklerine doğru kökçük veren, toprak yüzüne de sağlıklı filizlerin ulaşması durumudur.
-Gübreleme dışındaki bakım işleri; can suyu verme, kaymak kırma, çapalama, boğaz dol-durma, seyreltme, tekleme, uç alma,koltuk alma, sulama, yabancı ot kontrolü ve fazla suyun direne edilmesi gibi işlemlerdir.
-Uç Alma: Tütün ve tohumluk pancar gibi bazı bitkilerde daha fazla verim almak için bitkinin ucunun, tepesinin belirli bir yükseklikten kesilmesi veya koparılması işlemidir.
Koltuk Alma: Başta tütün olmak üzere bazı bitkilerde gövdedeki yaprak koltuklarından çıkan dalların, ürünün veriminive kalitesini arttırmak için kesilmesi veya koparılması işlemidir.
-Organik Tarım: Tarımsal üretimin başlangıcından sonuna ve hatta tüketicinin sofrasına, kullanımına kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı, çevre ve doğaya dost, kanun, yönetmelik, yönerge ve kurallara göre imkan ölçüsünde kimyasal kullanılmadan yapılan üretim şeklidir.
-Belli olgunluğa gelmiş ürünlerin yolunması, toplanması veya biçilmesi işlemine hasat denir.
-Hasat edilen ürünlerde, belli bir kuruluğa kadar geldikten sonra ekonomik öneme sahip olan kısımlarının, ikinci derecede ekonomik öneme sahip olan kısımlarından ayrılması işlemine harman denir,
-Herhangi bir ürünün muhafazasında mevcut şartlara göre muhafaza edilmesi, ürünün çevreden en az seviyede zarar görmesini ve çevreye en az zarar vermesini sağlayan her türlü yapı ve malzemeye depo denir. Muhafaza edilecek ürünlerin, muhafaza süresince en az kayba uğramasını sağlayacak şekilde depoya yerleştirilmesi işlemine depolama adı verilir.
FOT102U-HAREKETLİ GÖRÜNTÜNÜN TARİHİ KISA DERS ÖZETİ FİLMİN TARİHİ
FİLMİN TARİHİ
Film Tarihine Giriş
Film tarihinin başlangıcındaki dayanak noktalarını tanımlamak.
Genel Özet;
19. yüzyıl sanayi devrimiyle birlikte teknolojinin insan hayatına girmesi sonucu insanlara yeni eğlence alanları ve popüler kültür ürünleri sunulmaya başlamıştı. Fotoğrafın icadı böyle bir durumun sonucuydu ama ne varki sınırlıydı. Daha geniş kitlelere ulaşmak için yeni alanlara ihtiyaç vardı. Hareketi yeniden üretme arzusuyla birleşen bu temel çıkış noktası sinemanın doğuşunu müjdeliyordu. Filmin tarihinin başlangıcı olacak şey, birçok icadın ve bilimsel çalışmanın da temel dayanağı olacak “ağ tabaka izlenimi’nin keşfiydi. İnsan gözünün bir kusuru olan bu özellik görüntünün izleme kesilse bile küçük bir süre daha ağ tabakası (retina) üzerinde kalması prensibine dayalıydı. Böylece ardı ardına gelecek donuk kareler beyinde bir hareket yanılsaması oluşturuyordu.
Bunlar ne ola ki?
Diyorama: Daguerre tarafından keşfedilmiş optik eğlence. Değişen ışık efekleri altında dev transparan resimler gösterilirken, bir yandan da küçük pencereye benzer bir açıklığa bakan seyirciler, dönen platformla resmin bir parçasından diğerine doğru ağır ağır hareket ettirilir.
Telefon 1876 de icat edildi.
Fonograf 1877 de icat edildi
Sinema 1895 de doğdu.
Film Tarihine Giriş
Film tarihinin başlangıcındaki dayanak noktalarını tanımlamak.
Genel Özet;
19. yüzyıl sanayi devrimiyle birlikte teknolojinin insan hayatına girmesi sonucu insanlara yeni eğlence alanları ve popüler kültür ürünleri sunulmaya başlamıştı. Fotoğrafın icadı böyle bir durumun sonucuydu ama ne varki sınırlıydı. Daha geniş kitlelere ulaşmak için yeni alanlara ihtiyaç vardı. Hareketi yeniden üretme arzusuyla birleşen bu temel çıkış noktası sinemanın doğuşunu müjdeliyordu. Filmin tarihinin başlangıcı olacak şey, birçok icadın ve bilimsel çalışmanın da temel dayanağı olacak “ağ tabaka izlenimi’nin keşfiydi. İnsan gözünün bir kusuru olan bu özellik görüntünün izleme kesilse bile küçük bir süre daha ağ tabakası (retina) üzerinde kalması prensibine dayalıydı. Böylece ardı ardına gelecek donuk kareler beyinde bir hareket yanılsaması oluşturuyordu.
Bunlar ne ola ki?
Diyorama: Daguerre tarafından keşfedilmiş optik eğlence. Değişen ışık efekleri altında dev transparan resimler gösterilirken, bir yandan da küçük pencereye benzer bir açıklığa bakan seyirciler, dönen platformla resmin bir parçasından diğerine doğru ağır ağır hareket ettirilir.
Telefon 1876 de icat edildi.
Fonograf 1877 de icat edildi
Sinema 1895 de doğdu.
TAR202U-ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ KONU ÖZETİ
CUMHURİYET’İN İLK YILLARINDA TÜRKİYE’NİN GENEL GÖRÜNÜMÜ
Nüfus: İstatistik Türkiye’nin nüfusu 1927 yılı verilerine göre 13.648.270 kişidir. Ülke genelinde 63 il, 328 ilçe, 699 bucak, 39.901 köy vardır. 1927 yılı nüfus verilerine göre; nüfusun 6.563.879’u erkek, 7.084.391’i kadındır.Bu nüfusun %24.2’si şehirlerde, %75.8’i köylerde oturmaktaydı. Kısacası kırsal nufusu kapsar.
SAĞLIK: büyük yerleşim merkezlerinde toplamda, devlet hesabına ve serbest çalışan tüm sağlık personelini kapsayacak şekilde 1928 yılı itibarıyla 1.078 doktor, 130 hemşire, 1.059 sağl›k memuru ve 377 ebe mevcut görünmektedir. Kabaca bir hesapla 12.661 kifliye bir doktor düşmektedir.
EĞİTİM:
Ankara’da toplanan Maarif Kongresi(15-21 temmuz) ile eğitim alanında yapılması gereken atılımlar değerlendirmeye alınmıştır.
Tarım
Osmalı toplumu büyük oranda bir tarım toplumu idi. 1927 tarihli tarım sayımına göre ülkede mevcut nüfusun % 67.7’si çiftçilik yapmaktayd›. Devletin batısında Trakya, İstanbul, Bursa ve Kocaeli kesiminde bu oran önemli ölçüde düşşükken Orta ve Kuzey Anadolu’da ortalamanın üzerindeydi. Bu nüfusun aile başına işlediği toprak miktarı ortalama 25 dönüm civarındadır. Coğrafi yapnın müsait, arazinin verimli olduğu Akdeniz Bölgesi’nde bu miktar 40, Trakya’da 60 dönüme kadar yükselmekteydi. Artvin, Van, Bitlis, Ordu gibi engebeli coğrafyaya sahip illerde ise 8-10 dönüm aralığına tekabül etmekteydi. 1927 yılı itibariyle tarım yap›lan alan ise 43.637.727 dönümle sınırlı olup ülke yüz ölçümünün % 4.86’s›na karşılık gelmektedir. Ekilen topraklar›n %89.5’inde tahıl, %3.9’unda baklagil yetiştirilmektedir.
Ulaşım
Osmanlı devletinin 19. Yüzyılların sonuna denk geldiği demiryolu projesi sermaye olmadığı için yabancı finansörlerin yardımını alabilmek için bu prje kullanılmıştır. Demiryolu ile ulaşıma büyük önem veren Cumhuriyet hükûmetleri hat uzunluğu ve sayısının artırrmanın yanında önemli orandamillileştirme faaliyeti gerçekleştirilmiştir. Osmanlı Devleti’nden devralınan demiryolu ulaşımında 1923 yılı itibarıyla hat uzunluğu 3.756 km, tren kilometresi 1.427.000 km idi. 1938 y›l›na gelindiğinde ise 7.148 km hat uzunluğuna karşın tren kilometresi 15.598.000 km olmuştur. On iki yıllık savaş döneminin yıkımlarına karşın onbeş yılda ortaya konulan %100’lük artış dikkate değer bir gelişmeyi işaret etmektedir.
Ekonomik Durum
1923 yılında yapılan 497.000 ton ithalatın değeri 87.000.000$=145.000.000 lira iken yine 1923 y›l›nda gerçekleştirilen 368.000 ton ihracat›n değeri 51.000.000$=85.000.000 lira olmuşur. Bir diğer ifade ile devletin dış satımı dış alımını karşılamakta yetersizdi. Ülkede kişi başına düşen millî gelir ise 75.7 lira( 45.3 $) dır.. Söz konusu sektörler açısından sadece sanayi gelirlerinde yaklaşık %150’lik bir artış söz konusudur. Tarım ve hizmet sektörleri genel artış oranında kalmışlardır. Cumhuriyet’in ilk on beş yıllık döneminin sonunda, arada yaşlanan dünya iktisadi buhranına rağmen önemli bir gerileme söz konusudur. Nitekim, 1938 yılında gerçekleştirilen 844.000 ton ithalatın karşılığı olarak 119.000.000$ = T150.000.000 ödenirken aynı yıl yap›lan 1.447.000 ton ihracatın geliri 115.000.000$= T145.000.000 olmuştur(1927 ekonomik buhranın etkileri hala görülmektedir.)
İDARi DÜZENLEMELER
İtilaf Devletleri’nin Sevr antlaşmasını türklere zorla kabul ettirmek için yunanlılara destek vermişti;fakat yenilgilerinden sonra birinci safha bitmiş olup ikinci safha olan türkiyeyi çağdaşlaştırma ve mordern devletlerin en üst seviyesine çıkarma aşaması olacakdı.
Devlet Millet Birlikteliği için ilk Adımlar
Düşman işgalinden kurtarılan ve kurtarılacak yerlerde de kurulacak siyasi idarenin hazırlıklarını yapan Mustafa Kemal daha Yunan askerini takibin devam ettiği günlerde izmir Valiliği için Konya Valisi Abdülhalik Bey’i görevlendirmelerini hükûmete önerdi. Bu şekilde idari boşluk egellenecekdi.
Ekonomik Düzenlemeler
6 Eylül 1922 tarihli bir bakanlar kurulu kararı düşmanın yakıp yıkarak terk ettiği yerlerdeki halkın mağduriyetini gidermek, sefaletine engel olmak için yine halkın yardıma çağırılmasını emrediyordu. Düşman işgalinden kurtar›lan yerlerdeki durumu inceleyen hükûmet ise acil olarak yapılacaklarınhukuk, idare ve sağlık üçgeninde gerçekleştirilmesini istiyordu. Çözüm yollarının Adliye, Dahiliye ve Sıhhiye Bakanları’ndan oluşan bir kurul tarafından hükûmete önerilmesi ilk adım olarak kabul edilmiştir. Askerî başarılarının kalıcı olabilmesini iktisadi sahadaki başarılara bağlayan Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti, mevcut bütün imkânlarını üretimi artırrmak için seferber etmek zorundaydı. Ayrıca iş gücünü artırrmak için ekim ve hasat zamanlarında ağır cezaya mahkûm olanlarn dışındaki bütün hükümlülerden yararlanma yoluna gidilmiştir. Üretime ayrılacak gücü bir an evvel artırrmak mecburiyeti, hükûmeti askerlerden de yararlanmaya sevk etmiştir. Üretim ihtiyacına bağlı olarak, uygulama sonraki dönemde de devam ettirilmiştir. Barış zamanında askerlere bulundukları yerin ziraat kuruluşları tarafından yeni ziraat usullerinin uygulamalı olarak öğretilmesi kararlaştırılmıştır. Askerî birliğin olduğu yerde zirai müessese yoksa millî Savunma Bakanlığının talebi üzerine iktisat Bakanlğı geçici olarak fen memurları ve ziraat aletlerini temin etmekle görevlendirilmiştir.
idari Düzenlemeler
Savaştan sonra ilk adımlardan biri Mondros Mütarekesi günlerinde itilaf Devletlerinin baskıları sonucu idam edilen “şehid-i millî” Boğazlıyan eski kaymakamı Kemal Bey’in eşi ve çocuklarına vatana hizmet tertibinden yeter miktar maaş bağlanması olmuştu. Tehcir suçları iddialarından dolayı gözaltında olanların serbest bırakılarak öylece mahkemelerinin devamına karar verilmesi izlemiştir. Yeni devlet haksızlığa uğrayan elemanlarına sahip çıkarak, itibarlarını iade etmekle işe başlamış oluyordu. Hükûmet daha Mayıs 1922’de yurt dışına gidecek vatandaşlara verilen pasaportlardaki iznin padişah adına olan fleklini Türkiye Büyük Millet Meclisi namınaçevirerek ülke ve millet adına söz söyleme yetkisini fiilen kullandığını ortaya koymuştu. Bunu tapu senetlerinin üzerindeki padişah tuğrasının yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi adının konması ve senetteki “sened-i hakanî” ibaresinin yerine “millî” sıfatının eklenmesi takip edecektir. 6 Ekim 1923 tarihinde çıkarılan bir kanunla Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Savaşı’ndan önce millî orduya katılarak istiklal Mücadelesi’ne dahil olan her dereceden askeriye mensubunun ordunun barış durumuna geçişinde maddi ve manevi mağdur edilmemesine yönelik tedbirler alınmıştır.
Askeri Düzenlemeler
Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 Kasım 1923 tarihinde seferberliği kaldırmıştır. Mustafa Kemal Meclis ikinci dönem çalışmalarına başlarkenGenelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanı Mareşal Fevzi Paşa’yı görevleri üzerinde kalmak kaydı ile karargâhıyla 27 Temmuz 1923’teAnkara’ya getirtmiştir. Batı Cephesi karargâhı da cephe ile ilgili işlemlerini tamamladığı gerekçesiyle Genelkurmay başkanlığının teklif ve Başkomutanlığı uygunu ile 1 Eylül 1923 tarihinden itibaren de lağvedilmiştir. Ordunun savaş durumundan barış hâline geçirilmesi çalışması sürecinde5 Ağustos 1923 tarihli Hazar Kuruluş ve Konuş Projesi uygulanmıştır. Türk Kara Kuvvetleri, üç ordu müfettiflliği, dokuz kolordu, on sekiz piyade tümeni, üç süvari tümeniyle izmir, Çatalca, Erzurum ve Kars Müstahkem Mevkilerinden oluşturulmuştur.. Birinci Ordu Karargâhı Ankara, ikinci Ordu Karargâhı Konya, Üçüncü Ordu Karargâhı Diyarbakı olarak belirlenmiştir.
Nüfus: İstatistik Türkiye’nin nüfusu 1927 yılı verilerine göre 13.648.270 kişidir. Ülke genelinde 63 il, 328 ilçe, 699 bucak, 39.901 köy vardır. 1927 yılı nüfus verilerine göre; nüfusun 6.563.879’u erkek, 7.084.391’i kadındır.Bu nüfusun %24.2’si şehirlerde, %75.8’i köylerde oturmaktaydı. Kısacası kırsal nufusu kapsar.
SAĞLIK: büyük yerleşim merkezlerinde toplamda, devlet hesabına ve serbest çalışan tüm sağlık personelini kapsayacak şekilde 1928 yılı itibarıyla 1.078 doktor, 130 hemşire, 1.059 sağl›k memuru ve 377 ebe mevcut görünmektedir. Kabaca bir hesapla 12.661 kifliye bir doktor düşmektedir.
EĞİTİM:
Ankara’da toplanan Maarif Kongresi(15-21 temmuz) ile eğitim alanında yapılması gereken atılımlar değerlendirmeye alınmıştır.
Tarım
Osmalı toplumu büyük oranda bir tarım toplumu idi. 1927 tarihli tarım sayımına göre ülkede mevcut nüfusun % 67.7’si çiftçilik yapmaktayd›. Devletin batısında Trakya, İstanbul, Bursa ve Kocaeli kesiminde bu oran önemli ölçüde düşşükken Orta ve Kuzey Anadolu’da ortalamanın üzerindeydi. Bu nüfusun aile başına işlediği toprak miktarı ortalama 25 dönüm civarındadır. Coğrafi yapnın müsait, arazinin verimli olduğu Akdeniz Bölgesi’nde bu miktar 40, Trakya’da 60 dönüme kadar yükselmekteydi. Artvin, Van, Bitlis, Ordu gibi engebeli coğrafyaya sahip illerde ise 8-10 dönüm aralığına tekabül etmekteydi. 1927 yılı itibariyle tarım yap›lan alan ise 43.637.727 dönümle sınırlı olup ülke yüz ölçümünün % 4.86’s›na karşılık gelmektedir. Ekilen topraklar›n %89.5’inde tahıl, %3.9’unda baklagil yetiştirilmektedir.
Ulaşım
Osmanlı devletinin 19. Yüzyılların sonuna denk geldiği demiryolu projesi sermaye olmadığı için yabancı finansörlerin yardımını alabilmek için bu prje kullanılmıştır. Demiryolu ile ulaşıma büyük önem veren Cumhuriyet hükûmetleri hat uzunluğu ve sayısının artırrmanın yanında önemli orandamillileştirme faaliyeti gerçekleştirilmiştir. Osmanlı Devleti’nden devralınan demiryolu ulaşımında 1923 yılı itibarıyla hat uzunluğu 3.756 km, tren kilometresi 1.427.000 km idi. 1938 y›l›na gelindiğinde ise 7.148 km hat uzunluğuna karşın tren kilometresi 15.598.000 km olmuştur. On iki yıllık savaş döneminin yıkımlarına karşın onbeş yılda ortaya konulan %100’lük artış dikkate değer bir gelişmeyi işaret etmektedir.
Ekonomik Durum
1923 yılında yapılan 497.000 ton ithalatın değeri 87.000.000$=145.000.000 lira iken yine 1923 y›l›nda gerçekleştirilen 368.000 ton ihracat›n değeri 51.000.000$=85.000.000 lira olmuşur. Bir diğer ifade ile devletin dış satımı dış alımını karşılamakta yetersizdi. Ülkede kişi başına düşen millî gelir ise 75.7 lira( 45.3 $) dır.. Söz konusu sektörler açısından sadece sanayi gelirlerinde yaklaşık %150’lik bir artış söz konusudur. Tarım ve hizmet sektörleri genel artış oranında kalmışlardır. Cumhuriyet’in ilk on beş yıllık döneminin sonunda, arada yaşlanan dünya iktisadi buhranına rağmen önemli bir gerileme söz konusudur. Nitekim, 1938 yılında gerçekleştirilen 844.000 ton ithalatın karşılığı olarak 119.000.000$ = T150.000.000 ödenirken aynı yıl yap›lan 1.447.000 ton ihracatın geliri 115.000.000$= T145.000.000 olmuştur(1927 ekonomik buhranın etkileri hala görülmektedir.)
İDARi DÜZENLEMELER
İtilaf Devletleri’nin Sevr antlaşmasını türklere zorla kabul ettirmek için yunanlılara destek vermişti;fakat yenilgilerinden sonra birinci safha bitmiş olup ikinci safha olan türkiyeyi çağdaşlaştırma ve mordern devletlerin en üst seviyesine çıkarma aşaması olacakdı.
Devlet Millet Birlikteliği için ilk Adımlar
Düşman işgalinden kurtarılan ve kurtarılacak yerlerde de kurulacak siyasi idarenin hazırlıklarını yapan Mustafa Kemal daha Yunan askerini takibin devam ettiği günlerde izmir Valiliği için Konya Valisi Abdülhalik Bey’i görevlendirmelerini hükûmete önerdi. Bu şekilde idari boşluk egellenecekdi.
Ekonomik Düzenlemeler
6 Eylül 1922 tarihli bir bakanlar kurulu kararı düşmanın yakıp yıkarak terk ettiği yerlerdeki halkın mağduriyetini gidermek, sefaletine engel olmak için yine halkın yardıma çağırılmasını emrediyordu. Düşman işgalinden kurtar›lan yerlerdeki durumu inceleyen hükûmet ise acil olarak yapılacaklarınhukuk, idare ve sağlık üçgeninde gerçekleştirilmesini istiyordu. Çözüm yollarının Adliye, Dahiliye ve Sıhhiye Bakanları’ndan oluşan bir kurul tarafından hükûmete önerilmesi ilk adım olarak kabul edilmiştir. Askerî başarılarının kalıcı olabilmesini iktisadi sahadaki başarılara bağlayan Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti, mevcut bütün imkânlarını üretimi artırrmak için seferber etmek zorundaydı. Ayrıca iş gücünü artırrmak için ekim ve hasat zamanlarında ağır cezaya mahkûm olanlarn dışındaki bütün hükümlülerden yararlanma yoluna gidilmiştir. Üretime ayrılacak gücü bir an evvel artırrmak mecburiyeti, hükûmeti askerlerden de yararlanmaya sevk etmiştir. Üretim ihtiyacına bağlı olarak, uygulama sonraki dönemde de devam ettirilmiştir. Barış zamanında askerlere bulundukları yerin ziraat kuruluşları tarafından yeni ziraat usullerinin uygulamalı olarak öğretilmesi kararlaştırılmıştır. Askerî birliğin olduğu yerde zirai müessese yoksa millî Savunma Bakanlığının talebi üzerine iktisat Bakanlğı geçici olarak fen memurları ve ziraat aletlerini temin etmekle görevlendirilmiştir.
idari Düzenlemeler
Savaştan sonra ilk adımlardan biri Mondros Mütarekesi günlerinde itilaf Devletlerinin baskıları sonucu idam edilen “şehid-i millî” Boğazlıyan eski kaymakamı Kemal Bey’in eşi ve çocuklarına vatana hizmet tertibinden yeter miktar maaş bağlanması olmuştu. Tehcir suçları iddialarından dolayı gözaltında olanların serbest bırakılarak öylece mahkemelerinin devamına karar verilmesi izlemiştir. Yeni devlet haksızlığa uğrayan elemanlarına sahip çıkarak, itibarlarını iade etmekle işe başlamış oluyordu. Hükûmet daha Mayıs 1922’de yurt dışına gidecek vatandaşlara verilen pasaportlardaki iznin padişah adına olan fleklini Türkiye Büyük Millet Meclisi namınaçevirerek ülke ve millet adına söz söyleme yetkisini fiilen kullandığını ortaya koymuştu. Bunu tapu senetlerinin üzerindeki padişah tuğrasının yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi adının konması ve senetteki “sened-i hakanî” ibaresinin yerine “millî” sıfatının eklenmesi takip edecektir. 6 Ekim 1923 tarihinde çıkarılan bir kanunla Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Savaşı’ndan önce millî orduya katılarak istiklal Mücadelesi’ne dahil olan her dereceden askeriye mensubunun ordunun barış durumuna geçişinde maddi ve manevi mağdur edilmemesine yönelik tedbirler alınmıştır.
Askeri Düzenlemeler
Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 Kasım 1923 tarihinde seferberliği kaldırmıştır. Mustafa Kemal Meclis ikinci dönem çalışmalarına başlarkenGenelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanı Mareşal Fevzi Paşa’yı görevleri üzerinde kalmak kaydı ile karargâhıyla 27 Temmuz 1923’teAnkara’ya getirtmiştir. Batı Cephesi karargâhı da cephe ile ilgili işlemlerini tamamladığı gerekçesiyle Genelkurmay başkanlığının teklif ve Başkomutanlığı uygunu ile 1 Eylül 1923 tarihinden itibaren de lağvedilmiştir. Ordunun savaş durumundan barış hâline geçirilmesi çalışması sürecinde5 Ağustos 1923 tarihli Hazar Kuruluş ve Konuş Projesi uygulanmıştır. Türk Kara Kuvvetleri, üç ordu müfettiflliği, dokuz kolordu, on sekiz piyade tümeni, üç süvari tümeniyle izmir, Çatalca, Erzurum ve Kars Müstahkem Mevkilerinden oluşturulmuştur.. Birinci Ordu Karargâhı Ankara, ikinci Ordu Karargâhı Konya, Üçüncü Ordu Karargâhı Diyarbakı olarak belirlenmiştir.
KOMPOZİSYONLA İLGİLİ GENEL BİLGİLER TÜR202U-Türk Dili-2
KOMPOZİSYONLA İLGİLİ GENEL BİLGİLER
Fransızcadan geçen kompozisyon sözünün kökeni Latinceye dayanmaktadır.Latincede "bir araya getirmek, birleştirmek, inşa etmek’’ anlamında kullanılmaktadır.Türkçede bir bütün oluşturma işi diğer anlamı olan dar anlamda ise öğrencilere duygu ve düşüncelerini etkili bir şekilde yazılı veya sözlü olarak sunuş şeklidir diyebiliriz. Kompozisyonun içeriği düzenli olması gerekmektedir.
Örnek verecek olursak araba oluşturmak için belirli kaidelerden geçmek zorundadır.Bunun arkasındaki teknik ekibinden tutun alıcıya kadar belirli aşamalardan geçer. Tek tek domino taşlarının birbirini itmesi gibi sona geldiğinde bir araba meydana çıkar ve bu sizin ise kompozisyonunuz olur.
Kompozisyonu yazı ve düşüncelerle sınırlamamak gerekir.kimya fizik matematik teknoloji aklınıza ne gelirse o konuyla alakalı her materyal sizin komposizyonunuzu oluşturacak araçlar ve buna mukabil sizin ürününüz olucaktır. Buda bütün bileşenlerin birleşmesiyle komposizyonunuzu oluşturacaktır. Başarılı bir kompozisyonun oluşturulmasında seçilen sözcükler yazım ve imla noktalama kurallarına uyulması gibi etmenler göz önünde bulundurulmalıdır.
Biçim açısından kullanılan kâğıdın kompozisyon yazmaya uygunluğu, yaklaşık olarak üstten 6 cm, alttan 2 cm, soldan 1 cm, sağdan 3 cm boşluk bırakılması, önemlidir. Sözcüklerin gerçek ve mecaz anlamlarıyla kullanımlarına dikkat edilmesi, anlatım bozukluklarından ve cümle düşüklüklerinden kaçınılması başarılı bir kompozisyonun yazılması için gereklidir.
Dil Becerileri ve Bilgi Donanımı
Dil becerilerini geliştiren şey kitap okumaktır.Yazıyı öğrenmeyle başlayan kişi okuma sürecinide birlikte götürür. Karşısına çıkan binlerce kelimeyle söz dağarcığı gelişirken hemde diğer bir yandan hitabet diyeceğimiz anlatım gücüne sahip olacaktır.
Okuma etkinliği, sözcüklerin okunan metinlerle canlanmasını, bağlam içerisinde kazandığı anlamın kavranmasını sağlar. Hiç kuşkusuz, insan bilgi donanımını hem deneyimlerinden hem de öğrenim hayatından kazanır. Öğrenim sürecinde bilgiyi edinme, yine okuma ve dinleme etkinlikleriyle elde edilir. Okumak, bilgi edinmenin en temel etkinliklerinden biridir, Kişi okuduklarından yeni bilgiler edinirken bunları önceki bilgileriyle karşılaştırmalı, eleştirel gözle değerlendirmelidir.
YAZILI KOMPOZİSYON
Kelimeleri; ihtiyaçlarımızı, anlatmak istediklerimizi anlatırken sözel olarak kullanmak ve düşüncelerimizi bu şekilde birine aktarmak hem kolay hem de hızlıdır; ancak, işin içine yazı girdiği zaman bu iletişim biraz daha karmaşık bir hâl almaktadır, Yazı, insanlık tarihinin en büyük ve en önemli buluşudur. Bu şekilde düşünceleri kalıcı hale getirebilir ve nesilden nesile aktarabilmemizi mümkün kılmıştır. Kısacası düşünceleri sembolleştirerek kalıcı hale getirmemize olanak sağlar
Konu konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum konu olarak adlandırılır Kompozisyonda ise üzerinde yazı yazılan her şey konudur. Bir özdeyiş, bir atasözü, bir deyim, birkaç dize, bir olay hatta bir sözcük konuyu oluşturabilir.olgular, veriler üzerinden ise çocuk doğum ölüm oranları,doğal afetlerin insan yaşamı üzerindeki etkisi teknolojinin günümüz insanlarına getirdiği yarar ve zararları gibi olgusal ve verisel gibi az gibi görünen bilgilerle kompozisyon yazabiliriz.( Kompozisyonda Türkçenin zengin söz varlıklarından olan atasözlerimizden yararlanmak anlatımı da güçlendirir.)
Konunun Sınırlandırılması
Örneğin giyim alanında bir kompozisyon yazılması istense sağlıklı bir kompozisyon yazamayız.Bunun en bariz nedeni ise çok geniş kapsamlı bir konu olmasıdır. Bunun yerine giyimin insan hayatındaki yeri,dönemsel insanların gelenek ve göreneksel insaların giyim kuşamı gibi alanlarla daraltarak daha sağlıklı ve başarılı bir kompozisyon yazmamız kaçınılmaz olacakdır. Önemli olan konuyu dar tutarak anlam karmaşasına yer vermemek az ve öz tutarak daha güzel kompozisyon yazabileceğiz.
Ana ve Yardımcı Düşüncelerin Belirlenmesi
Konunun belirlenmesinden sonra yazımızın ana düşüncesini ve bu düşünceyi destekleyecek, açıklayacak, geliştirecek yardımcı düşünceleri bulma adımının atılması gerekmektedir. Ana düşünceyi ve yardımcı düşünceyi belirleme işi, yazmaya başlamadan önce düşünce, görüş ve duygu üretme aşamasıdır. Kişinin kazandığı bilgi donanımı temelinde gözlemleme, yorumlama ve araştırmaya dayalı olarak konuyla ilgili kişisel düşünceler üretmesi gerekmektedir.
Her bireyin konuyla alakalı farklı bakış açıları bulunur ve farklı duygular sezgiler içerisine girer.Bu sebeplidir ki tespitleri ise özgün olabilmesi alışagelmişin dışında farklı olması icab etmelidir.
Örneğin görgülü kuşlar gördüğünü işler, görmedik kuşlar ne görsün ki ne işler atasözü üzerine bir kompozisyon yazmak isteyelim Öncelikle, bu atasözünün konusunun eğitim olduğunu belirleriz, Ancak atasözünde işlenen düşüncede, genç kuşakları eğitirken örnek olmanın önemi vurgulanmaktadır.
Kompozisyonda Plan
Fransızcadan alıntı olan plan "bir işin, bir eserin gerçekleştirilmesi için uyulması tasarlanan düzen" anlamındadır Kompozisyonda plan, konunun nasıl ve ne ölçüde işleneceğinin; görüşlerin, düşüncelerin hangi sırayla ele alınacağının adımlarıdır.
Plan Türleri
Konunun özelliğine, işlenecek ana düşünce ve yardımcı düşüncelerin niteliğine, kullanılacak örneklere, anlatım biçimine göre kompozisyon yazmada üç tür plan uygulanabilir:
(Genellikle öykü, roman, tiyatro eseri gibi sanatsal yazıların hazırlanmasında olaya dayalı plan uygulanır)
Olaya dayalı planlarda giriş bölümüne serim de denir.
Olaya dayalı yazılarda gelişme bölümüne düğüm de denir.
Sonuç, olaya dayalı anlatımlarda çözüm olarak da adlandırılır.
Düşünceye dayalı plan: Bakış açısının egemen olduğu, düşüncelerin işlendiği, kavramların ve sorunların tartışıldığı yazılarda uygulanır. Bir sav, çeşitli düşüncelerle desteklenerek açıklanmaya çalışılır, Düşüncelerin birbirini destekleyecek ve birbiriyle çelişmeyecek nitelikte olması, bir bütünün parçalarını oluşturması gerekir. Düşüncelerin ele almışında tümevarım yöntemi uygulanabileceği gibi tümdengelim yöntemine de başvurulabilir.( Makale, konferans, araştırma gibi bilgilendirici metinlerin hazırlanmasında düşünceye dayalı plan uygulanır.)
Duyguya dayalı plan: Belirli nesne, olay veya bireylerin iç dünyamızda uyandırdığı izlenimlerin, heyecanların egemen olduğu, betimlemelerimizin yer aldığı yazılar.Bu yazılarda okura duygu dünyasında hissettirleri ve yazarın kompozisyonunun sonuna doğru duygu yoğunluğunu artırarak merak ve heyecan yaratması bu tarzda plana örnek teşkil edebilir.( Duyguya dayalı plan, bazı kaynaklarda şiirle özdeşleştirilir ve bu tür planda, şiirin konusu, teması, şiirde işlenen duygular, söz sanatları, nazım türü gibi öğelerin yer alması beklenir)
Yazıya ilgi çekme bölümü olan giriş, çoğu kez bir paragraftır. Bazen iki, üç paragraf da olabilir.
KONUNUN BAŞLIĞI
Bir yazının, bir kitabın bölümlerinin başına konulan ve konuyu kısaca tanıtan ibaredir başlık Kompozisyonun bölümlerinden biri olan başlık, yazıda düzeni sağlayan öğelerden biridir. Başlıktan başlayarak sonuç cümlesine kadar yazılanlar bir düzen ve bütünlük göstermelidir,
Adından da anlaşılacağı gibi başlık, yazının başında yer alır ama başarılı bir kompozisyon yazarı hiçbir zaman başlığı koyarak yazmaya başlamaz. Kompozisyon yazılıp, birkaç kez okunup gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra konu, ana düşünce ve varılan sonuç göz önünde bulundurularak yazının başlığı belirlenir. Konu ile başlık arasında bir bağlantı bulunmalıdır. Başlık, ana düşünce ile çelişmemelidir.
PARAGRAF VE PARAGRAFTA ANLATIM BİÇİMLERİ
Paragraf
Yazının giriş, gelişme ve sonuç bölümleri paragraflardan oluşur. Kompozisyon planının başarıya ulaşabilmesi için paragrafların kurallarına ve yazının amacına uygun düzenlenmesi gerekir.Sözcük, kavram birimi; cümle, yargı birimi; paragraf ise anlatım birimidir. Paragraflar satır başı yapılarak belirtilir ancak paragraflandırma yalnızca biçimsel bir düzenleme değil anlamsal bir bütünleştirmedir. Her paragraf bir düşünce kümesi biçiminde kendi içinde bir bütünlük ifade eder. Parafta genellikle konu ilk cümlede, ana düşünce son cümlede, yardımcı düşünceler gelişme cümlelerinde bulunur. Bu genellemenin dışında kalan paragraflarda konu, ana düşünce, yardımcı düşünceler paragrafın değişik cümlelerinde de bulunabilir.
Paragrafta Anlatım Biçimleri
Tanımlama
Bir kavramın niteliklerini eksiksiz olarak belirtmek, açıklamak onu tanımlamaktır.Tanımlamalarımızı paragrafın ilk girişinde yaparız.
Örneklendirme
Örnekleme yapılarak konuyu rahat tanımlamamıza yardımcı olur. Bu tarzda yazımlar sayesinde konuyu rahat kavramış olur hem de sayfalarca anlatacağımız yerde örnekleme sayesinde kısa ve öz bir şekilde karşı tarafa anlatmak istediklerimizi anlatabiliriz; fakat örnekler bilindik olması hem anlaşılır kılıcaktır hem de anlam karmaşasına sevk etmeyecektir. Ayrıca soyut anlamları somutlaştırarak bize fayda sağlayacaktır.
Karşılaştırma
Karşılaştırma kişilerin, nesnelerin, olayların ve olguların benzer veya ayrı yanlarını incelemek için yapılan kıyaslamadır. Karşılaştırma, daha çok gelişme bölümünde yararlanılan anlatım biçimlerinden biridir. Ak-kara, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi karşılaştırma amacı gütmeyen karşıt anlamlı kavramların bir paragrafta yer alması karşılaştırma değildir.Örnek verdiğimizde doğu ile batı kültürü arasında farklar daha da daralttığımızda İslam ve Hristyan inançlarının benzerlik ve farklılıkları gibi konularda aklımıza gelecek şey karşılaştırmadır.
Tanıklama
Anlatılan yazılarda sağlamlığını ve doğruluğunu desteklemek için tanıklama kullanılır. Bu tanıklama tanınan birinin adı geçirilip daha sonra sözleri aktarılır. Tanık gösterilen kişiler sıradan kişiler olmamalıdır. Tanık bazen söz, bazen kişi olabilir. Tanıklama gelişme bölümünde yararlanılan anlatım biçimlerinden biridir.Örneğin:Mevlana der ki gel,gel ne olursan yine gel, ister kafir ister Mecusi… gibi bir alıntı yaparak insanın iyisiyle kötüsüyle yazılan bir yazıda destekleyici birer misal vermiş oluruz.
Tanıtlama
Yazdığımız yazılarda gerçekliğininin yadsınılmaysak kesinlikte olduğu durumlar vardır. Bu yazılarda sayısal rakamlar,veriler deney ve gözlem gibi bilimsellik içeren materyaller ve yapılan araştırmaların sonuçlarından yararlanabiliriz.
Bazı kaynaklarda sayısal verilerden yararlanma olarak geçmektedir.
Fransızcadan geçen kompozisyon sözünün kökeni Latinceye dayanmaktadır.Latincede "bir araya getirmek, birleştirmek, inşa etmek’’ anlamında kullanılmaktadır.Türkçede bir bütün oluşturma işi diğer anlamı olan dar anlamda ise öğrencilere duygu ve düşüncelerini etkili bir şekilde yazılı veya sözlü olarak sunuş şeklidir diyebiliriz. Kompozisyonun içeriği düzenli olması gerekmektedir.
Örnek verecek olursak araba oluşturmak için belirli kaidelerden geçmek zorundadır.Bunun arkasındaki teknik ekibinden tutun alıcıya kadar belirli aşamalardan geçer. Tek tek domino taşlarının birbirini itmesi gibi sona geldiğinde bir araba meydana çıkar ve bu sizin ise kompozisyonunuz olur.
Kompozisyonu yazı ve düşüncelerle sınırlamamak gerekir.kimya fizik matematik teknoloji aklınıza ne gelirse o konuyla alakalı her materyal sizin komposizyonunuzu oluşturacak araçlar ve buna mukabil sizin ürününüz olucaktır. Buda bütün bileşenlerin birleşmesiyle komposizyonunuzu oluşturacaktır. Başarılı bir kompozisyonun oluşturulmasında seçilen sözcükler yazım ve imla noktalama kurallarına uyulması gibi etmenler göz önünde bulundurulmalıdır.
Biçim açısından kullanılan kâğıdın kompozisyon yazmaya uygunluğu, yaklaşık olarak üstten 6 cm, alttan 2 cm, soldan 1 cm, sağdan 3 cm boşluk bırakılması, önemlidir. Sözcüklerin gerçek ve mecaz anlamlarıyla kullanımlarına dikkat edilmesi, anlatım bozukluklarından ve cümle düşüklüklerinden kaçınılması başarılı bir kompozisyonun yazılması için gereklidir.
Dil Becerileri ve Bilgi Donanımı
Dil becerilerini geliştiren şey kitap okumaktır.Yazıyı öğrenmeyle başlayan kişi okuma sürecinide birlikte götürür. Karşısına çıkan binlerce kelimeyle söz dağarcığı gelişirken hemde diğer bir yandan hitabet diyeceğimiz anlatım gücüne sahip olacaktır.
Okuma etkinliği, sözcüklerin okunan metinlerle canlanmasını, bağlam içerisinde kazandığı anlamın kavranmasını sağlar. Hiç kuşkusuz, insan bilgi donanımını hem deneyimlerinden hem de öğrenim hayatından kazanır. Öğrenim sürecinde bilgiyi edinme, yine okuma ve dinleme etkinlikleriyle elde edilir. Okumak, bilgi edinmenin en temel etkinliklerinden biridir, Kişi okuduklarından yeni bilgiler edinirken bunları önceki bilgileriyle karşılaştırmalı, eleştirel gözle değerlendirmelidir.
YAZILI KOMPOZİSYON
Kelimeleri; ihtiyaçlarımızı, anlatmak istediklerimizi anlatırken sözel olarak kullanmak ve düşüncelerimizi bu şekilde birine aktarmak hem kolay hem de hızlıdır; ancak, işin içine yazı girdiği zaman bu iletişim biraz daha karmaşık bir hâl almaktadır, Yazı, insanlık tarihinin en büyük ve en önemli buluşudur. Bu şekilde düşünceleri kalıcı hale getirebilir ve nesilden nesile aktarabilmemizi mümkün kılmıştır. Kısacası düşünceleri sembolleştirerek kalıcı hale getirmemize olanak sağlar
Konu konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum konu olarak adlandırılır Kompozisyonda ise üzerinde yazı yazılan her şey konudur. Bir özdeyiş, bir atasözü, bir deyim, birkaç dize, bir olay hatta bir sözcük konuyu oluşturabilir.olgular, veriler üzerinden ise çocuk doğum ölüm oranları,doğal afetlerin insan yaşamı üzerindeki etkisi teknolojinin günümüz insanlarına getirdiği yarar ve zararları gibi olgusal ve verisel gibi az gibi görünen bilgilerle kompozisyon yazabiliriz.( Kompozisyonda Türkçenin zengin söz varlıklarından olan atasözlerimizden yararlanmak anlatımı da güçlendirir.)
Konunun Sınırlandırılması
Örneğin giyim alanında bir kompozisyon yazılması istense sağlıklı bir kompozisyon yazamayız.Bunun en bariz nedeni ise çok geniş kapsamlı bir konu olmasıdır. Bunun yerine giyimin insan hayatındaki yeri,dönemsel insanların gelenek ve göreneksel insaların giyim kuşamı gibi alanlarla daraltarak daha sağlıklı ve başarılı bir kompozisyon yazmamız kaçınılmaz olacakdır. Önemli olan konuyu dar tutarak anlam karmaşasına yer vermemek az ve öz tutarak daha güzel kompozisyon yazabileceğiz.
Ana ve Yardımcı Düşüncelerin Belirlenmesi
Konunun belirlenmesinden sonra yazımızın ana düşüncesini ve bu düşünceyi destekleyecek, açıklayacak, geliştirecek yardımcı düşünceleri bulma adımının atılması gerekmektedir. Ana düşünceyi ve yardımcı düşünceyi belirleme işi, yazmaya başlamadan önce düşünce, görüş ve duygu üretme aşamasıdır. Kişinin kazandığı bilgi donanımı temelinde gözlemleme, yorumlama ve araştırmaya dayalı olarak konuyla ilgili kişisel düşünceler üretmesi gerekmektedir.
Her bireyin konuyla alakalı farklı bakış açıları bulunur ve farklı duygular sezgiler içerisine girer.Bu sebeplidir ki tespitleri ise özgün olabilmesi alışagelmişin dışında farklı olması icab etmelidir.
Örneğin görgülü kuşlar gördüğünü işler, görmedik kuşlar ne görsün ki ne işler atasözü üzerine bir kompozisyon yazmak isteyelim Öncelikle, bu atasözünün konusunun eğitim olduğunu belirleriz, Ancak atasözünde işlenen düşüncede, genç kuşakları eğitirken örnek olmanın önemi vurgulanmaktadır.
Kompozisyonda Plan
Fransızcadan alıntı olan plan "bir işin, bir eserin gerçekleştirilmesi için uyulması tasarlanan düzen" anlamındadır Kompozisyonda plan, konunun nasıl ve ne ölçüde işleneceğinin; görüşlerin, düşüncelerin hangi sırayla ele alınacağının adımlarıdır.
Plan Türleri
Konunun özelliğine, işlenecek ana düşünce ve yardımcı düşüncelerin niteliğine, kullanılacak örneklere, anlatım biçimine göre kompozisyon yazmada üç tür plan uygulanabilir:
- Olaya dayalı plan
- Düşünceye dayalı plan
- Duyguya dayalı plan
(Genellikle öykü, roman, tiyatro eseri gibi sanatsal yazıların hazırlanmasında olaya dayalı plan uygulanır)
Olaya dayalı planlarda giriş bölümüne serim de denir.
Olaya dayalı yazılarda gelişme bölümüne düğüm de denir.
Sonuç, olaya dayalı anlatımlarda çözüm olarak da adlandırılır.
Düşünceye dayalı plan: Bakış açısının egemen olduğu, düşüncelerin işlendiği, kavramların ve sorunların tartışıldığı yazılarda uygulanır. Bir sav, çeşitli düşüncelerle desteklenerek açıklanmaya çalışılır, Düşüncelerin birbirini destekleyecek ve birbiriyle çelişmeyecek nitelikte olması, bir bütünün parçalarını oluşturması gerekir. Düşüncelerin ele almışında tümevarım yöntemi uygulanabileceği gibi tümdengelim yöntemine de başvurulabilir.( Makale, konferans, araştırma gibi bilgilendirici metinlerin hazırlanmasında düşünceye dayalı plan uygulanır.)
Duyguya dayalı plan: Belirli nesne, olay veya bireylerin iç dünyamızda uyandırdığı izlenimlerin, heyecanların egemen olduğu, betimlemelerimizin yer aldığı yazılar.Bu yazılarda okura duygu dünyasında hissettirleri ve yazarın kompozisyonunun sonuna doğru duygu yoğunluğunu artırarak merak ve heyecan yaratması bu tarzda plana örnek teşkil edebilir.( Duyguya dayalı plan, bazı kaynaklarda şiirle özdeşleştirilir ve bu tür planda, şiirin konusu, teması, şiirde işlenen duygular, söz sanatları, nazım türü gibi öğelerin yer alması beklenir)
Yazıya ilgi çekme bölümü olan giriş, çoğu kez bir paragraftır. Bazen iki, üç paragraf da olabilir.
KONUNUN BAŞLIĞI
Bir yazının, bir kitabın bölümlerinin başına konulan ve konuyu kısaca tanıtan ibaredir başlık Kompozisyonun bölümlerinden biri olan başlık, yazıda düzeni sağlayan öğelerden biridir. Başlıktan başlayarak sonuç cümlesine kadar yazılanlar bir düzen ve bütünlük göstermelidir,
Adından da anlaşılacağı gibi başlık, yazının başında yer alır ama başarılı bir kompozisyon yazarı hiçbir zaman başlığı koyarak yazmaya başlamaz. Kompozisyon yazılıp, birkaç kez okunup gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra konu, ana düşünce ve varılan sonuç göz önünde bulundurularak yazının başlığı belirlenir. Konu ile başlık arasında bir bağlantı bulunmalıdır. Başlık, ana düşünce ile çelişmemelidir.
PARAGRAF VE PARAGRAFTA ANLATIM BİÇİMLERİ
Paragraf
Yazının giriş, gelişme ve sonuç bölümleri paragraflardan oluşur. Kompozisyon planının başarıya ulaşabilmesi için paragrafların kurallarına ve yazının amacına uygun düzenlenmesi gerekir.Sözcük, kavram birimi; cümle, yargı birimi; paragraf ise anlatım birimidir. Paragraflar satır başı yapılarak belirtilir ancak paragraflandırma yalnızca biçimsel bir düzenleme değil anlamsal bir bütünleştirmedir. Her paragraf bir düşünce kümesi biçiminde kendi içinde bir bütünlük ifade eder. Parafta genellikle konu ilk cümlede, ana düşünce son cümlede, yardımcı düşünceler gelişme cümlelerinde bulunur. Bu genellemenin dışında kalan paragraflarda konu, ana düşünce, yardımcı düşünceler paragrafın değişik cümlelerinde de bulunabilir.
Paragrafta Anlatım Biçimleri
Tanımlama
Bir kavramın niteliklerini eksiksiz olarak belirtmek, açıklamak onu tanımlamaktır.Tanımlamalarımızı paragrafın ilk girişinde yaparız.
Örneklendirme
Örnekleme yapılarak konuyu rahat tanımlamamıza yardımcı olur. Bu tarzda yazımlar sayesinde konuyu rahat kavramış olur hem de sayfalarca anlatacağımız yerde örnekleme sayesinde kısa ve öz bir şekilde karşı tarafa anlatmak istediklerimizi anlatabiliriz; fakat örnekler bilindik olması hem anlaşılır kılıcaktır hem de anlam karmaşasına sevk etmeyecektir. Ayrıca soyut anlamları somutlaştırarak bize fayda sağlayacaktır.
Karşılaştırma
Karşılaştırma kişilerin, nesnelerin, olayların ve olguların benzer veya ayrı yanlarını incelemek için yapılan kıyaslamadır. Karşılaştırma, daha çok gelişme bölümünde yararlanılan anlatım biçimlerinden biridir. Ak-kara, iyi-kötü, güzel-çirkin gibi karşılaştırma amacı gütmeyen karşıt anlamlı kavramların bir paragrafta yer alması karşılaştırma değildir.Örnek verdiğimizde doğu ile batı kültürü arasında farklar daha da daralttığımızda İslam ve Hristyan inançlarının benzerlik ve farklılıkları gibi konularda aklımıza gelecek şey karşılaştırmadır.
Tanıklama
Anlatılan yazılarda sağlamlığını ve doğruluğunu desteklemek için tanıklama kullanılır. Bu tanıklama tanınan birinin adı geçirilip daha sonra sözleri aktarılır. Tanık gösterilen kişiler sıradan kişiler olmamalıdır. Tanık bazen söz, bazen kişi olabilir. Tanıklama gelişme bölümünde yararlanılan anlatım biçimlerinden biridir.Örneğin:Mevlana der ki gel,gel ne olursan yine gel, ister kafir ister Mecusi… gibi bir alıntı yaparak insanın iyisiyle kötüsüyle yazılan bir yazıda destekleyici birer misal vermiş oluruz.
Tanıtlama
Yazdığımız yazılarda gerçekliğininin yadsınılmaysak kesinlikte olduğu durumlar vardır. Bu yazılarda sayısal rakamlar,veriler deney ve gözlem gibi bilimsellik içeren materyaller ve yapılan araştırmaların sonuçlarından yararlanabiliriz.
Bazı kaynaklarda sayısal verilerden yararlanma olarak geçmektedir.
EĞİTİM VE PSİKOLOJİ İLİŞKİSİ: EĞİTİM PSİKOLOJİSİ PSİ192U-Eğitim Psikolojisi Ders Özeti
1.BÖLÜM
EĞİTİM VE PSİKOLOJİ İLİŞKİSİ: EĞİTİM PSİKOLOJİSİ
BİREYİN GELİŞiMİNDE EĞİTİM SÜRECİNİN ROLÜ
Bireyler; yaşam boyunca düzenli ve sistemli bir şekilde değişim gösterir. Gelişim
olarak nitelendirilen bu değişmeler ise büyüme olgunlaşma ve öğrenme süreçleri
yoluyla olur.
Ancak, gelişme sadece çocuğun büyümesi ve olgunlaşması ile gerçekleşmemektedir. Ayrıca öğrenme yaşantıları da çocuğun büyümesi ve olgunlaşmasında önemli bir rol oynamaktadır.Hem de çocuğun bilişsel ve psikososyal yönlerden de gelişimini sağlamaktadır.
Çocuğun öğrenme yaşantıları yoluyla gelişiminde, içinde bulunduğu çevrenin
koşulları belirleyici olmaktadır.
Aile ve okul ortamında geçirilen eğitim yaşantıları sonucunda gerçekleşen öğrenmeler çocuğun gelişiminde önemli bir yer tutmaktadır. Örneğin, evde anne babanın argo
konuşması çocuğun dil gelişimini olumsuz yönde etkiler.
Çocuğun okulda öğrendiklerini eve geldiği zaman anne babası ile paylaştığında anne babanın sergileyeceği ilgi veya ilgisizlik çocuğun okula ve öğrendiklerine olan bakış açısının da belirleyici olacaktır.
Okulda öğretmenlerin çocuğun anlamadığı yerleri sorması kafasında sergileyeceği tutum, derse karşı ilgisini, gücünü ve ilerlemesini etkiler.
Her birey bir potansiyele sahiptir. Bireyler yaşam içerisinde potansiyellerini
geliştirme yönünde çaba sergilerler. Bireyin sahip olduğu kalıtımsal özellikler farklılık gösterir.
Ailenin,okuldaki öğretmenlerin ve toplumdaki yetişkinlerin bireyler arasındaki
farklılıkları dikkate almaları, bunları ortadan kaldırmak yerine gelişimlerini
sağlamaya katkıda bulunmaları gerekir.
Günümüz eğitim anlayışı öğrencilerin fiziksel, bilişsel tüm gelişim alanlarında bir bütün olarak gelişmelerini sağlamayı amaçlar. Bireyi bir meslek sahibi yapma, toplumsal uyumunu sağlama gibi yönlerden kendisi için yetiştirirken, aynı zamanda bireyin iyi bir insan,toplum için nitelikli insan gücünü sağlama ve bireyin iş yaşamında yaratıcı olmasını sağlama gibi yönlerden de toplum için yetiştirmeye çalışır.
Bireyin kendisi için yetiştirilmesi,her yönden gelişiminin sağlanması ,bireyin içinde yaşadığı topluma da olumlu katkılar yapmasını sağlayacak, bireyin potansiyellerinden toplum üst seviyede yararlanabilecek ve toplumsal ilerleme görülecektir.
Çağdaş eğitim anlayışında, bireyin her yönden gelişmesine yönelik hizmet alanları vardır. Geleneksel eğitim anlayışına sahip bir ortamda öğrencilere sadece öğretim ve yönetim hizmetleri verilirken, çağdaş anlayışa sahip ortamda öğretim ve yönetim hizmetlerinin yanında öğrenci kişilik hizmetlerine de yer verilmektedir.
Böylece, öğrenci hizmetleri kapsamında okulda öğrencilere sağlık, sosyal yardım, rehberlik, ile sosyal ve kültürel hizmetler verilebilmektedir.
Öğrencilerin kişilik gelişimini sağlayıcı hizmetler, özellikle rehberlik hizmetleri,
eğitim sürecinin ayrılmaz yanını oluşturmaktadır.
Bu çerçevede, “bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı davranış meydana getirme süreci” olarak tanımlanan eğitimin, bireyin her yönden gelişimini sağlayacak davranış değişlikleri oluşturmaya çalışması gerekir.
EĞİTİM VE PSİKOLOJİ İLİŞKİSİ
Bireylerin gelişimlerini sürdürmelerinde öğrenme yaşantıları önemlidir. Bireylerin gelişiminde öğrenme yaşantıları, bebeklik yıllarında çoğunlukla ailede geçirilen yıllar ile belirlenir.
Çocuk, okul öncesi kurumlara devam ederek planlı öğrenme yaşantısı geçirmeye başlar. Bu eğitim süreci daha sonraki zamanlarda ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim biçiminde devam eder. Eğitim sürecinde bireylerin belirlenmiş amaçlar doğrultusunda davranış değişikliği gerçekleştirmeleri beklenir.
İlköğretim yıllarında okumayı yazmayı, basit matematiksel işlemler yapmayı öğrenirken ilerleyen yıllarda kendi vücudunu, doğayı ve çevresindeki olayları öğrenmeye ve başlar.
Ortaöğretim yıllarında ise soyut kavramlar ile kendi düşüncelerini ifade etmeye, olaylar arasında sebep sonuç ilişkileri kurmaya, kendi yetenekleri ile bir meslek seçmeye başlar.
Yükseköğretim yıllarında ise bir mesleğe hazırlanırken aynı zamanda çevresiyle yakın ilişkiler geliştirmeyi öğrenirler. Dolayısıyla eğitim sürecinde öğrencilerin yapmış oldukları çok sayıda davranış değişiklikleri onlardaki gelişmelere yol açar. Böylece ,eğitim sürecinde birey her yönden gelişir.
Bazı öğrenciler bu davranışları başarırken,bazıları zorlanır. Bazı öğrenciler hiç istenmemesine rağmen diğer arkadaşlarına karşı küçümseyici,fiziksel şiddet davranışları sergileyebilirler.
Bireylerin sağlıklı bir biçimde gelişmelerini sağlamak için bu davranışlarının anlaşılması ve buna uygun bilimsel çözümlerin sergilenmesi gerekir.
Psikoloji, insan davranışlarını incelemektedir.İnsan davranışlarına ilişkin genel ilkeleri çeşitli bilimsel araştırma yöntemlerini kullanarak ortaya koyar.
Psikoloji, eğitimsel etkinliklerin gerçekleşmesinde dikkate alınması gereken faktörleri
önerir. James’in söylediği gibi, psikoloji bir bilimdir. Öğretim ise bir sanattır. Bilim, öğretim yönteminin uyacağı, itaat edeceği ilkeleri sağlamaktadır. Hatalı uygulamalara dikkat çekmekte ve yeni önerilerde bulunmaktadır.
EĞİTİM PSİKOLOJİSİ
Eğitim psikolojisinin doğası
Eğitim psikolojisi, psikoloji ve eğitim gibi iki çalışma alanı karışımını barındıran
bir alandır. Eğitim psikolojisi hem davranışların incelenmesin hem de eğitim sürecinin incelenmesini içerir.
Eğitim psikolojisi genel, sosyal, gelişimsel ve çocuk psikolojisine ilişkin elde edilen bulguları, sosyal, ahlaki ve akademik öğrenmeyi içeren öğrenme süreçlerini daha iyi anlamaya yardım etmek amacıyla kullanmaya çalışır.
Çocukların ve yetişkinlerin zihinsel, duygusal davranışlarını incelemekle öğrenmenin niteliğini ve kalitesini etkileyen faktörleri bulmaya çalışır.
Eğitim psikolojisi yaklaşık doksan yıldır vardır ve onun ne olduğuna dair tartışmalar vardır. Bazı insanlar eğitim psikolojisini psikolojiden elde edilen ve sınıf etkinlikleri için de kullanılan bilgi olduğuna inanırlar. Bazıları da okul yaşımı üzerinde çalışmak için psikoloji yöntemlerine başvururlar.
Eğitim psikolojisi, psikoloji ve eğitimin bilgisini kullanarak eğitim süreci
ile ilgili bilgilere yeni bilgi katar. Sınıf öğretimi için bu bilgiyi
kullanmaya çalışır.Böylece, eğitim psikologları hem bilgi üretir hem de
bilgiyi kullanırlar.
EĞİTİM PSİKOLOJİSİNİN BOYUTLARI
Eğitim psikolojisi, öğrenmeye ilişkin önemli fikirler verir.Ailede ve toplumda öğrenme üzerindeki etkilere ilişkin görüş sağlar. En çok sınıftaki öğretme ve öğrenme süreçleri ile ilgilenir.
Eğitim psikolojisini dikkate alan ve uygulayan bir eğitimci eğitim sürecinde öğrencilerin gelişimsel özelliklerini dikkate alır. Örneğin, Piaget’in Bilişsel Gelişim Kuramı, çocukların bilişsel gelişime veya düşüncenin gelişimine ilişkin bilgilerini çerir.
Öğrencilerin kişisel farklılıkları olduğunu bilen eğitimci aynı dersi dinleyen öğrencilerin hepsinin aynı anda ve aynı hızda öğretilenleri anlayabilmelerii, bazı öğrencilerin tekrara ihtiyaç duyabileceğini bilir.
Ayrıca, etkili öğrenmede eğitimci, öğrencilerinin ders öncesi dikkatini çeker, konunun amacını anlatır,anlatacağı konunun onların ne işine yarayacağını belirtir ve ders süresince
canlı bir biçimde sesini, jest ve mimiklerini kullanır ve ilgilerini çekmeye çabalar.
EĞİTİM PSİKOLOJİSİ VE ÖĞRETMEN SORUMLULUKLARI
Bir bilim olarak eğitim psikolojisinin amacı, öğretmenlerin kullanabileceği bilgiyi araştırarak onlara sağlamaya çalışır. Bu kapsamda, eğitim psikolojisini dikkate alan etkili öğretmenler, konuya hâkim olurlar. Kesin ve net temel öğretim becerilerine sahiptirler. Bu öğretmenler, amacı oluşturma, öğretimsel planlama yöntemleri ile desteklenen mükemmel öğretim
stratejilerine sahiptirler.
Eğitim psikolojisi, eğitim uygulamasının bazı yönleri hakkında bilgiler sağlar. Sınıftaki öğretme ve öğrenme süreçleri ile daha çok ilgilidir.
Bu çerçevede, öğretim görevlerini gerçekleştirmede ortaya çıkan problemler ile yakından ilgilenirler.
Öğretimsel sürecin amaçları;seçme, öğrencileri anlama, öğrenme sürecine ilişkin fikirleri anlama ve kullanma, öğretim yöntemleri seçme ve kullanma ile öğrenci öğrenmesini değerlendirme olmak üzere beş temel görev içerir.
Bu görevler hem öğretmenlerde hem öğrencilerde problemler yaratabilir.
EĞİTİM VE PSİKOLOJİ İLİŞKİSİ: EĞİTİM PSİKOLOJİSİ
BİREYİN GELİŞiMİNDE EĞİTİM SÜRECİNİN ROLÜ
Bireyler; yaşam boyunca düzenli ve sistemli bir şekilde değişim gösterir. Gelişim
olarak nitelendirilen bu değişmeler ise büyüme olgunlaşma ve öğrenme süreçleri
yoluyla olur.
Ancak, gelişme sadece çocuğun büyümesi ve olgunlaşması ile gerçekleşmemektedir. Ayrıca öğrenme yaşantıları da çocuğun büyümesi ve olgunlaşmasında önemli bir rol oynamaktadır.Hem de çocuğun bilişsel ve psikososyal yönlerden de gelişimini sağlamaktadır.
Çocuğun öğrenme yaşantıları yoluyla gelişiminde, içinde bulunduğu çevrenin
koşulları belirleyici olmaktadır.
Aile ve okul ortamında geçirilen eğitim yaşantıları sonucunda gerçekleşen öğrenmeler çocuğun gelişiminde önemli bir yer tutmaktadır. Örneğin, evde anne babanın argo
konuşması çocuğun dil gelişimini olumsuz yönde etkiler.
Çocuğun okulda öğrendiklerini eve geldiği zaman anne babası ile paylaştığında anne babanın sergileyeceği ilgi veya ilgisizlik çocuğun okula ve öğrendiklerine olan bakış açısının da belirleyici olacaktır.
Okulda öğretmenlerin çocuğun anlamadığı yerleri sorması kafasında sergileyeceği tutum, derse karşı ilgisini, gücünü ve ilerlemesini etkiler.
Her birey bir potansiyele sahiptir. Bireyler yaşam içerisinde potansiyellerini
geliştirme yönünde çaba sergilerler. Bireyin sahip olduğu kalıtımsal özellikler farklılık gösterir.
Ailenin,okuldaki öğretmenlerin ve toplumdaki yetişkinlerin bireyler arasındaki
farklılıkları dikkate almaları, bunları ortadan kaldırmak yerine gelişimlerini
sağlamaya katkıda bulunmaları gerekir.
Günümüz eğitim anlayışı öğrencilerin fiziksel, bilişsel tüm gelişim alanlarında bir bütün olarak gelişmelerini sağlamayı amaçlar. Bireyi bir meslek sahibi yapma, toplumsal uyumunu sağlama gibi yönlerden kendisi için yetiştirirken, aynı zamanda bireyin iyi bir insan,toplum için nitelikli insan gücünü sağlama ve bireyin iş yaşamında yaratıcı olmasını sağlama gibi yönlerden de toplum için yetiştirmeye çalışır.
Bireyin kendisi için yetiştirilmesi,her yönden gelişiminin sağlanması ,bireyin içinde yaşadığı topluma da olumlu katkılar yapmasını sağlayacak, bireyin potansiyellerinden toplum üst seviyede yararlanabilecek ve toplumsal ilerleme görülecektir.
Çağdaş eğitim anlayışında, bireyin her yönden gelişmesine yönelik hizmet alanları vardır. Geleneksel eğitim anlayışına sahip bir ortamda öğrencilere sadece öğretim ve yönetim hizmetleri verilirken, çağdaş anlayışa sahip ortamda öğretim ve yönetim hizmetlerinin yanında öğrenci kişilik hizmetlerine de yer verilmektedir.
Böylece, öğrenci hizmetleri kapsamında okulda öğrencilere sağlık, sosyal yardım, rehberlik, ile sosyal ve kültürel hizmetler verilebilmektedir.
Öğrencilerin kişilik gelişimini sağlayıcı hizmetler, özellikle rehberlik hizmetleri,
eğitim sürecinin ayrılmaz yanını oluşturmaktadır.
Bu çerçevede, “bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı davranış meydana getirme süreci” olarak tanımlanan eğitimin, bireyin her yönden gelişimini sağlayacak davranış değişlikleri oluşturmaya çalışması gerekir.
EĞİTİM VE PSİKOLOJİ İLİŞKİSİ
Bireylerin gelişimlerini sürdürmelerinde öğrenme yaşantıları önemlidir. Bireylerin gelişiminde öğrenme yaşantıları, bebeklik yıllarında çoğunlukla ailede geçirilen yıllar ile belirlenir.
Çocuk, okul öncesi kurumlara devam ederek planlı öğrenme yaşantısı geçirmeye başlar. Bu eğitim süreci daha sonraki zamanlarda ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim biçiminde devam eder. Eğitim sürecinde bireylerin belirlenmiş amaçlar doğrultusunda davranış değişikliği gerçekleştirmeleri beklenir.
İlköğretim yıllarında okumayı yazmayı, basit matematiksel işlemler yapmayı öğrenirken ilerleyen yıllarda kendi vücudunu, doğayı ve çevresindeki olayları öğrenmeye ve başlar.
Ortaöğretim yıllarında ise soyut kavramlar ile kendi düşüncelerini ifade etmeye, olaylar arasında sebep sonuç ilişkileri kurmaya, kendi yetenekleri ile bir meslek seçmeye başlar.
Yükseköğretim yıllarında ise bir mesleğe hazırlanırken aynı zamanda çevresiyle yakın ilişkiler geliştirmeyi öğrenirler. Dolayısıyla eğitim sürecinde öğrencilerin yapmış oldukları çok sayıda davranış değişiklikleri onlardaki gelişmelere yol açar. Böylece ,eğitim sürecinde birey her yönden gelişir.
Bazı öğrenciler bu davranışları başarırken,bazıları zorlanır. Bazı öğrenciler hiç istenmemesine rağmen diğer arkadaşlarına karşı küçümseyici,fiziksel şiddet davranışları sergileyebilirler.
Bireylerin sağlıklı bir biçimde gelişmelerini sağlamak için bu davranışlarının anlaşılması ve buna uygun bilimsel çözümlerin sergilenmesi gerekir.
Psikoloji, insan davranışlarını incelemektedir.İnsan davranışlarına ilişkin genel ilkeleri çeşitli bilimsel araştırma yöntemlerini kullanarak ortaya koyar.
Psikoloji, eğitimsel etkinliklerin gerçekleşmesinde dikkate alınması gereken faktörleri
önerir. James’in söylediği gibi, psikoloji bir bilimdir. Öğretim ise bir sanattır. Bilim, öğretim yönteminin uyacağı, itaat edeceği ilkeleri sağlamaktadır. Hatalı uygulamalara dikkat çekmekte ve yeni önerilerde bulunmaktadır.
EĞİTİM PSİKOLOJİSİ
Eğitim psikolojisinin doğası
Eğitim psikolojisi, psikoloji ve eğitim gibi iki çalışma alanı karışımını barındıran
bir alandır. Eğitim psikolojisi hem davranışların incelenmesin hem de eğitim sürecinin incelenmesini içerir.
Eğitim psikolojisi genel, sosyal, gelişimsel ve çocuk psikolojisine ilişkin elde edilen bulguları, sosyal, ahlaki ve akademik öğrenmeyi içeren öğrenme süreçlerini daha iyi anlamaya yardım etmek amacıyla kullanmaya çalışır.
Çocukların ve yetişkinlerin zihinsel, duygusal davranışlarını incelemekle öğrenmenin niteliğini ve kalitesini etkileyen faktörleri bulmaya çalışır.
Eğitim psikolojisi yaklaşık doksan yıldır vardır ve onun ne olduğuna dair tartışmalar vardır. Bazı insanlar eğitim psikolojisini psikolojiden elde edilen ve sınıf etkinlikleri için de kullanılan bilgi olduğuna inanırlar. Bazıları da okul yaşımı üzerinde çalışmak için psikoloji yöntemlerine başvururlar.
Eğitim psikolojisi, psikoloji ve eğitimin bilgisini kullanarak eğitim süreci
ile ilgili bilgilere yeni bilgi katar. Sınıf öğretimi için bu bilgiyi
kullanmaya çalışır.Böylece, eğitim psikologları hem bilgi üretir hem de
bilgiyi kullanırlar.
EĞİTİM PSİKOLOJİSİNİN BOYUTLARI
Eğitim psikolojisi, öğrenmeye ilişkin önemli fikirler verir.Ailede ve toplumda öğrenme üzerindeki etkilere ilişkin görüş sağlar. En çok sınıftaki öğretme ve öğrenme süreçleri ile ilgilenir.
Eğitim psikolojisini dikkate alan ve uygulayan bir eğitimci eğitim sürecinde öğrencilerin gelişimsel özelliklerini dikkate alır. Örneğin, Piaget’in Bilişsel Gelişim Kuramı, çocukların bilişsel gelişime veya düşüncenin gelişimine ilişkin bilgilerini çerir.
Öğrencilerin kişisel farklılıkları olduğunu bilen eğitimci aynı dersi dinleyen öğrencilerin hepsinin aynı anda ve aynı hızda öğretilenleri anlayabilmelerii, bazı öğrencilerin tekrara ihtiyaç duyabileceğini bilir.
Ayrıca, etkili öğrenmede eğitimci, öğrencilerinin ders öncesi dikkatini çeker, konunun amacını anlatır,anlatacağı konunun onların ne işine yarayacağını belirtir ve ders süresince
canlı bir biçimde sesini, jest ve mimiklerini kullanır ve ilgilerini çekmeye çabalar.
EĞİTİM PSİKOLOJİSİ VE ÖĞRETMEN SORUMLULUKLARI
Bir bilim olarak eğitim psikolojisinin amacı, öğretmenlerin kullanabileceği bilgiyi araştırarak onlara sağlamaya çalışır. Bu kapsamda, eğitim psikolojisini dikkate alan etkili öğretmenler, konuya hâkim olurlar. Kesin ve net temel öğretim becerilerine sahiptirler. Bu öğretmenler, amacı oluşturma, öğretimsel planlama yöntemleri ile desteklenen mükemmel öğretim
stratejilerine sahiptirler.
Eğitim psikolojisi, eğitim uygulamasının bazı yönleri hakkında bilgiler sağlar. Sınıftaki öğretme ve öğrenme süreçleri ile daha çok ilgilidir.
Bu çerçevede, öğretim görevlerini gerçekleştirmede ortaya çıkan problemler ile yakından ilgilenirler.
Öğretimsel sürecin amaçları;seçme, öğrencileri anlama, öğrenme sürecine ilişkin fikirleri anlama ve kullanma, öğretim yöntemleri seçme ve kullanma ile öğrenci öğrenmesini değerlendirme olmak üzere beş temel görev içerir.
Bu görevler hem öğretmenlerde hem öğrencilerde problemler yaratabilir.
Etkili İletişim Teknikleri
ETKİLİ İLETİŞİM VE DOĞRU ANLAMAK
İLETİŞİM NEDİR?
İletişim insanın varlık sürdürebilme biçiminin bir ürünü ve insan varlık sürdürme biçimindeki gelişmelere göre değişimler uğrayan insana özgü bir olgudur.İletişim kimi zaman saç biçimimizin giyim tarzımızın hayata bakış açımızı göstermesiyle olur.Kimi zaman da susmak,bakmak,gülmek,yazmak iletişime geçmemizi sağlar.
İletişim konusunda şunları söyleyebiliriz :
- İletişim toplumun temelini oluşturan bir sistem
- Örgütsel ve yönetsel yapının düzenli işleyişini sağlayan bir araç
- Bireysel davranışları görüntüleyen ve etkiyen bir teknik
- Sosyal süreçler bakımından zorunlu bir bilim
- Sosyal uyum için gerekli olan bir sanat
- İki tarafın sürekli aktif olduğu alışveriştir
- Sözlü ve sözsüz olarak iletilir.
- Her zaman ve her yerdedir.
- Anlamların paylaşılmasıdır.
- Kişiyle yapılır.
- Duygu düşünce bilgilerin aktarılmasıdır.
İLETİŞİM BİR BÜTÜNDÜR
İletişim kelimeler,ses tonu ve beden dilinden oluşmuş bir bütündür.Kelimeler ne söylediğimizle ilgili,ses tonu ve beden dili nasıl söylediğimizle ilgilidir.İletişimi yapılandırmada kelimeler %10,ses %30 ve beden dili %60 rol oynarmış.Bu durumda,iletişimi bir bütün olarak düşünmemiz ve ona göre iletişim yaklaşımımızı hayata geçirmemiz gerekir.
BEDEN DİLİ
Doğru iletişimin en temel önceliği karşımızdaki kişinin beden dilinin nasıl okunması gerektiğini,beden dilinin sözlerden daha önemli olduğunu,beden dilinin nasıl doğru kullanılacağını bilmektir.Beden dilinin en önemli ögesi ‘’jest’’ ve ‘’mimik’’tir.
SES TONU VE KONUŞMANIN AKICILIĞI
Ortama,mesaja uygun ses tonu,akıcı bir üslup,açık, anlaşılır ve düzgün cümlelerle yapılan konuşma
iletişim açısından büyük önem taşır.
BEDEN DURUŞU
Verilen mesajın alıcı tarafından anlaşılması noktasında,alıcı bizim beden duruşumuzu,onun verdiği mesajı okumaya,anlamaya çalışır.
MESAFE VE BEDENSEL TEMAS
Bir insana yakın durmak,bedensel temas,ilişkiye yakınlık ve sıcaklık katar.Yakınlık isteği olmayan kişiyi bu durum rahatsız eder.Bu nedenle iletişim kuracağımız kişiyle aramızdaki mesafe bedensel temas büyük önem taşır.
İLETİŞİMDE ALGININ ROLÜ
Algı,duyu organları aracılığı ile beynimize ulaşan verilerin örgütlenmesi,yorumlanması ve anlamlandırılmasıdır.Algıyı belirleyen en önemli etken dikkattir.Öğrenme ise,dikkat sayesinde gelişen süreçtir.Kişi,algı dolayısıyla dikkat becerileri sayesinde dış dünyayı tanımaya başlar,öğrendiklerini kendi iletişim sürecinin içine yerleştirmeye çalışır.İnsan dış dünyayı ya da karşılaştığı durumu nasıl algılıyorsa kendini o şekilde ifade eder.Algı ve düşünce olmadan iletişim kurmak mümkün değildir.
Algı toplumdan topluma,kişiden kişiye değişim gösterebilir.Nitekim kendi yaşamımızda da algılama biçimimiz gerçeğin özüne geçebilir.Bu durumda,ön yargılar ortaya çıkar.Algının farklılaşması iletişimi karmaşık hale getirebilir.
Algının farklılaşmasının nedenleri:
- Fizyolojik nedenler;gözün görebilmesi,kulağın işitebilmesi,beynin işleyebilmesi.
- Öz geçmiş;deneyimlerin algıyı etkileyecek izler bırakması.
- Kültürel değerler;yorumları etkileyen kültürel birikimlere,yargılara sahip olunması.
- Güncel duygu durumu;gün içinde yaşanan olayın algı ve tepki üzerinde etkili olması.
- Çevresel faktörler;içinde bulunulan yorumlamayı etkileyen dış çevredeki etkenler.
Her insanın mutluluk göstergesi olan gülmek,farklı şekillerde algılanabilir.Mesela;kırsalda utanç kibir anlamına,kentte doğal bir istek anlamına gelebilir.Görüldüğü gibi,insan davranışları,algıları ve iletişimi çok farklı değişkenlerden etkilenmektedir.
ETKİN DİNLEME
Anlamak üç unsura bağlıdır.Bunlar niyet,bilgi ve gayrettir.Etkili bir anlama süresi için bu üç unsur tek başına işe yaramaz.Bunlarla birlikte iyi bir dinleme gerçekleştirilmelidir.Anlaşmak için dinlemek gerekir.Dinlemek karşımızdaki kişiye önem vermektir.Dinlemek bağlantı kurmaktır.Etkin dinleme mesajı tam ve doğru algılama becerisidir.Etkin dinleyici,dinlediği kadar anladığını kaynağa geri bildiren davranışlar gösterirler.Böylelikle iletişim daha verimli hal alır.Etkin bir dinleyici olmak için anlatan kişiyle göz teması kurmak,tüm dikkati karşı tarafın beden diline,sözlerine odaklamak,söz kesmemek,anlatılanı onaylamak gibi hususlara dikkat etmek gerekir.
EMPATİ
Empati önce karşı taraftaki insanı tanımak,sonra da içinde bulunduğu şartları değerlendirerek dünyayı onun bakış açısıyla görmeye çalışmaktır.Bu sayede,karşıdaki insanın duyguları,yaşadıkları önem kazanır ve onu daha iyi anlama eylemi gerçekleşir.Empati de karşımızdakini doğru bir şekilde tanıyabilmek,durumunu gerçekte olduğu gibi anlayabilmek çok önemlidir.Empati yapmak için öncelikle dinlemeyi bilmek gerekir.Empati yapan kişi;
- Beden dili,ses tonu,sözleri,duyguları uyum içerisindedir.
- Tüm dikkati karşısındaki kişinin söylediğine,ne söylemek istediğine odaklanmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)